Bireysel Başvuru Basın Duyuruları

25.9.2018
BB 49/18
Polis Tarafından Yaralanma Suçu Nedeniyle Açılan Kamu Davasında Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması Kararı Verilmesinin Yaşam Hakkını İhlal Etmediği
Anayasa Mahkemesi İkinci Bölümü 18/7/2018 tarihinde, Umut Tamaç (B. No: 2014/13514) başvurusunda Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkının ihlal edilmediğine karar vermiştir. |
Olaylar
Adli evrakın gereğinin yerine getirilmesinden sorumlu polis memuru, Polis Merkezi dışında başvurucu ile karşılaşmıştır.
Polis memuru, tebliğ edilmesi gereken adli evrak arasında başvurucuya ait belgeler de bulunduğundan başvurucuya Polis Merkezine gelmesi gerektiğini ifade etmiştir. Bunun üzerine tartışma yaşanmış, başvurucu, polis memurunun tabancasından çıkan kurşunla hayati tehlike geçirecek şekilde yaralanmıştır.
Olay hakkında Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından başlatılan soruşturmanın ardından polis memuru ile başvurucu hakkında Ağır Ceza Mahkemesinde kamu davası açılmıştır.
Ağır Ceza Mahkemesi, taksirle yaralamaya sebebiyet vermek suçundan polis memurunun 6 ay 20 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına ve hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar vermiştir. Başvurucunun, itirazı Ağır Ceza Mahkemesince reddedilmiştir.
İddialar
Başvurucu, öldürmeye teşebbüs yerine taksirle yaralamaya neden olma suçundan ceza verilmesinin adil yargılanma hakkını; hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilmesinin yaşam hakkını ihlal ettiğini ileri sürmüştür.
Mahkemenin Değerlendirmesi
Başvurucunun tüm iddiaları Anayasa'nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkı kapsamında incelenmiştir.
Devletin yerine getirmek zorunda olduğu pozitif yükümlülüklerin usule ilişkin boyutu, ölüm olayının tüm yönlerinin ortaya konmasına ve sorumlu kişilerin belirlenmesine imkân tanıyan bağımsız bir soruşturmanın yürütülmesini gerektirmektedir.
Somut olayda Ağır Ceza Mahkemesi, başvurucunun hayati tehlike geçirecek şekilde yaralanmasına neden olan olayda kullanılan tabancanın kasıtlı bir şekilde ateşlenmediği, kazayla patladığı kanaatine varmıştır. Polis memurunun, başvurucuyu öldürmek ya da yaralamak için özel bir sebebinin olduğuna işaret eden herhangi bir bilgi ve belge bulunmamaktadır.
Gerek Ağır Ceza Mahkemesinin kabulüne gerekse tanık anlatımlarının çoğunluğuna göre başvurucunun saldırgan tutumu olay boyunca süreklilik arz etmiştir. Polis memuru, başvurucunun bıçak çekmesi ve saldırgan davranışlarda bulunması üzerine zor ve silah kullanma yoluna başvurmuştur. Bu durumda polis memurunun kendisini savunmak amacıyla bu yetkisini kullandığı kabul edilmelidir.
Anayasa Mahkemesinin soruşturma ve kovuşturma makamlarının görüşlerinden farklı bir tespitte bulunabilmesi için bu hususta ikna edici unsurların mevcut olması gerekmektedir. Soruşturma ve kovuşturma kapsamında elde edilen delilleri ilk elden değerlendiren Ağır Ceza Mahkemesinin kararından ayrılmayı gerektirecek ikna edici bir nedenin somut olayda bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
Öte yandan Ağır Ceza Mahkemesince verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının elde edilen kanıtlarla çelişecek biçimde ve açıkça hukuka aykırılık oluşturacak şekilde verildiğinden söz edilemez.
Ayrıca, yaklaşık 4 yıl 3 ayda kesinleşen soruşturma ve kovuşturma sürecinde birçok tanık beyanının alındığı, olayın aydınlatılmasına yönelik birçok işlem yapıldığı dikkate alındığında soruşturma ve kovuşturmanın makul kabul edilebilecek bir sürede tamamlandığı sonucuna ulaşılmıştır.
Anayasa Mahkemesi, açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkının ihlal edilmediğine karar vermiştir.
Bu basın duyurusu Genel Sekreterlik tarafından kamuoyunu bilgilendirme amacıyla hazırlanmış olup bağlayıcı değildir. |