Toplantı ve Gösteri Yürüyüşü Düzenleme Hakkına Dair Emsal Kararlar
< Toplantı ve Gösteri Yürüyüşü Düzenleme Hakkı Ana Sayfa
Anayasa’nın Sözüne ve Ruhuna Aykırı Olarak Toplantı ve Gösteri Yürüyüşlerinin İzne Bağlanması
Anayasa'nın 13. maddesinde yer alan "Anayasa'nın sözü" ifadesi Anayasa'nın metnini yani lafzını ifade etmektedir. Temel hak ve özgürlüklere yapılan müdahalelerin Anayasa'nın sözüne uygun olması şartı özellikle Anayasa'nın çeşitli maddeleriyle getirilen ek güvenceler söz konusu olduğunda önem taşımaktadır. Anayasa, çoğu durumda bir hak veya özgürlüğü yalnızca tanımakla yetinmeyerek onun kullanılmasını garanti altına almak için bazı yönlerini ayrıca vurgular veya bazı yönlerine belli bir önem atfederek koruma altına alır. Anayasa koyucunun bir hakkı tanımanın yanında o hakkın norm alanına giren bir boyutunu ayrıca ve özel olarak ifade etmesi, buna ilişkin ek bir güvence getirmesi de mümkün olabilmektedir. Bu bağlamda Anayasa’nın çeşitli maddelerinde düzenlenen hak ve özgürlüklere ilişkin olarak Anayasa’nın 13. maddesinde belirtilenlere ek olarak getirilen güvencelerle uyumlu olmayan sınırlamalar Anayasa’nın sözüne aykırı olacaktır.
Anayasa’nın 34. maddesinde yer alan toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının izin alma şartına bağlanamayacağı güvencesi Anayasa'da özel biçimde korunmaktadır. Dolayısıyla anılan hakkın izin almadan kullanılmasına yönelik pozitifleşmiş güvenceyi ihlal edecek nitelikte yapılan bir sınırlandırma, Anayasa'da ilgili temel hakkı düzenleyen maddedeki sınırlama sebeplerine dayansa bile kural olarak Anayasa'nın sözüne aykırı olacaktır.
Nitekim Anayasa Mahkemesi norm denetiminde, toplantı ve gösteri yürüyüşünün yapılmasından önce bildirim verilmesi şartı getiren 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’nun 10. maddesini Anayasa'ya uygun bulurken bildirim sisteminde, toplantı ve gösteri yürüyüşünün yapılabilmesi için yetkili makama bildirimde bulunulmasının yeterli olduğu ve yetkili makamın onayının aranmadığı, bu nedenle bildirim sistemi öngören düzenlemenin Anayasa ile getirilen izne bağlanamama güvencesine aykırı olmadığı gerekçesine dayanmıştır. Anayasa’nın 13. maddesinde belirtilenlere ek olarak Anayasa’nın 34. maddesinde hakkın izne bağlanamaması şeklindeki güvencesiyle aykırı sınırlamaların Anayasa’nın sözüne aykırı olacağını ifade edilmiştir.
İlgili Kararlar
♦ (Cihan Tüzün ve diğerleri [GK], B. No: 2019/13258, 10/11/2022)
♦ (Songül Korkmaz ve diğerleri, B. No: 2020/5722, 18/1/2023)
♦ (Nurten Üzümcü, B. No: 2020/35262, 31/1/2023)
♦ (Mahmut Konuk, B. No: 2020/7105, 9/2/2023)
Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması Kararları Nedeniyle Toplantı ve Gösteri Yürüyüşü Düzenleme Hakkının İhlal Edilmesi
HAGB kararı sonrasında kişilerin daha sonra suçlu olma ve cezalandırılma ihtimallerinin varlığı devam etmektedir. Ceza tehdidi altında bulunmak, kişinin daha sonra düzenlenecek toplanma ve gösterilere katılma konusunda caydırıcı etki oluşturabilir. Bu nedenle HAGB kararı verilmiş olsa da hakka yapılan müdahale sonucunda kişinin mağduriyet statüsü devam etmektedir.
Anayasa Mahkemesi HAGB kararıyla sonuçlanan birçok başvuruda derece mahkemesi kararlarının ilgili ve yeterli gerekçe içermediği gerekçesiyle ifade ve basın özgürlüğü ya da toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı gibi çeşitli temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği, adil yargılanma hakkının neredeyse tüm ilkelerini sistemsel biçimde yok sayılarak, usul güvencelerinin istismar edildiği kanaatine varmıştır.
HAGB kurumunu oluşturan mevzuatın başta ifade özgürlüğü olmak üzere temel hak ve özgürlüklerin sürekli ihlallerine yol açan yapısal sorunlar ihtiva ettiği ve söz konusu sorunların kanun koyucunun düzenlemesi dışında bir yolla -söz gelimi yargı organlarınca yapılan yorumlarla- ortadan kaldırılmasının mümkün olmadığı sonucuna ulaşılmıştır. Mevcut durumda ilk derece mahkemeleri ve Yargıtay, başvuruya konu tüm kararlarda uygulama alanı bulan HAGB kurumunun başvurucuların Anayasa'nın 26. ve 34. maddeleri ile korunan anayasal haklarına yönelik ihlallerinin önüne geçememiştir.
Anayasa Mahkemesi yaptığı tüm değerlendirmeler sonucunda eldeki başvurulara konu HAGB kurumunun uygulanmasından kaynaklanan müdahalelerin kanunilik ölçütünü sağlamadığı kanaatine ulaşmıştır.
Anayasa Mahkemesi, ilk derece mahkemelerinin anayasal güvencelere aykırı bir şekilde HAGB kararı vermeleri hâlinde bu aykırılıkların itiraz mercilerince değerlendirilip değerlendirilmediğini temel hak ve özgürlüklerin korunması bakımından son derece önemli görmektedir.
İlgili Kararlar
♦ (Atilla Yazar ve diğerleri [GK], B. No: 2016/1635, 5/7/2022)
Toplantı ve Gösteri Yürüyüşü Hakkının Kullanılmasına Karşı Caydırıcı Cezalar Verilmesi
Toplantı hakkı çerçevesindeki "sınırlama" kavramı, ifade özgürlüğünde olduğu gibi sadece hakkın kullanılmasından önceki bazı önleyici tedbirleri değil hakkın kullanılması sırasında veya kullanıldıktan sonra yapılan muameleleri de kapsar. Gösteri yürüyüşleri, çoğu kez siyasi görüşlerin iletilmesi amacını taşıdığı gibi düşünce ve kanaatlerin açıklanması ve yayılması kapsamında ifade özgürlüğünün unsurlarını da barındırır. Dolayısıyla barışçıl bir gösteri sırasında yapılanlar veya gösteri sonrasında katılımcılara yönelik soruşturma ve cezalandırmalar da toplantı hakkının kullanılmasını sınırlayan davranışlar olarak kabul edilebilir.
Barışçıl amaçlarla bir araya gelmiş kalabalıkların toplantı hakkını kullanırken kamu düzeni açısından tehlike oluşturmayan ve şiddet içermeyen davranışlarına devletin sabır ve hoşgörü göstermesi çoğulcu demokrasinin gereğidir.
Bu çerçevede içerisinde bazı usulsüzlükler ve hukuka aykırılıklar tespit edilen ancak barışçıl nitelikte olan toplantı ve gösteri yürüyüşlerine iştirak edenlere uygulanan hapis cezası, HAGB veya hapis cezasının ertelenmesi gibi müdahaleler Anayasa’da ifade özgürlüğü ve toplanma ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkını hâlihazırda kullanan kişileri ve toplumun diğer mensuplarının serbestçe düşüncelerini açıklamaktan, toplantı ve gösterilere katılmaktan caydırabilir.
Bu doğrultuda keyfî uygulamalardan ve usulsüz sınırlandırmalardan kaçınılması için derece mahkemelerince barışçıl bir toplantıya, tedbir almak veya alınan tedbirlere aykırı davrananlara ceza vermek suretiyle yapılan müdahalenin demokratik bir toplumda gerekli olduğunun ilgili ve yeterli gerekçe ile ortaya konulması, somut olayın koşullarında bildirimde bulunulmadan toplantı ve gösteri yürüyüşü yapılmasını haklı kılacak gerekçelerin olması, kamu düzeni ve başkalarının haklarının korunması ile toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının kullanılması arasında adil bir denge kurulması gerekmektedir.
♦ (Osman Erbil, B. No: 2013/2394, 25/3/2015) (HAGB)
♦ (Dilan Ögüz Canan [GK], B. No: 2014/20411, 30/11/2017) (HAGB)
♦ (Ömer Faruk Akyüz, B. No: 2015/9247, 4/4/2018) (Kovuşturmanın ertelenmesi)
♦ (Ali Orak ve İrfan Gül, B. No: 2014/10626, 18/4/2018) (HAGB)
♦ (Özge Özgürengin, B. No: 2014/5218, 19/4/2018) (Kovuşturma yapılmasına yer olmadığı)
♦ (Ali Demirci ve diğerleri, B. No: 2015/16311, 20/9/2018) (HAGB)
♦ (Sevinç Hocaoğulları, B. No: 2015/271, 15/11/2018) (Kovuşturma yapılmasına yer olmadığı)
♦ (Eylem Onuk, B. No: 2015/8018, 15/11/2018) (HAGB)
♦ (Cebrail Bektaş ve Yüksel Şahin, B. No: 2015/4787, 25/9/2019) (Kovuşturma yapılmasına yer olmadığı)
♦ (Etem Aykaç ve diğerleri, B. No: 2016/10633, 9/6/2020) (HAGB)
♦ (Meziyet Yıldız ve diğerleri, B. No: 2017/17038, 18/6/2020) (İdari Para Cezası)
♦ (Mutlu Öztürk ve diğerleri, B. No: 2020/8525, 28/1/2021) (Tutukluluk)
♦ (Selahattin Demirtaş (9), B. No: 2017/28948, 15/6/2021) (Kovuşturmanın ertelenmesi)
♦ (Mahir Engin Çelik ve Sakine Esen Yılmaz, B. No: 2016/8776, 7/9/2021) (Tutukluluk süresi)
♦ (Osman Baydemir, B. No: 2018/24509, 15/9/2021) (Kovuşturmanın ertelenmesi)
♦ (Aysel Tuğluk (2), B. No: 2019/10405, 31/3/2022) (Kovuşturmanın ertelenmesi)
Toplantı ve Gösteri Yürüyüşü Sırasında Güç Kullanımı ve Ölçüsüz Müdahale
Anayasa’nın 34. maddesi; fikirlerin silahsız ve saldırısız, başka bir ifade ile barışçıl bir şekilde ortaya konulabilmesi için toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkını güvence altına almıştır. Dolayısıyla toplantı hakkının amacı, şiddete başvurmayan ve fikirlerini barışçıl bir şekilde ortaya koyan bireylerin haklarının korunmasıdır. Demokratik bir toplumda, mevcut düzene itiraz eden ve barışçıl yöntemlerle düzenin değiştirilmesini savunan kişilere siyasi fikirlerini toplantı özgürlüğü ve diğer yasal araçlarla ifade edebilme imkânı sunulmalıdır. Şiddet kullanma niyetinde olan kişilerin katıldığı veya düzenlediği gösteriler barışçıl toplanma kavramı dışındadır. Toplantı hakkının amacı, şiddete karışmayan ve fikirlerini barışçıl bir şekilde ortaya koyan bireylerin haklarının korunmasıdır. Dolayısıyla toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına yapılan bir müdahale zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılamıyorsa ya da zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılamakla birlikte orantılı değilse demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun bir müdahale olarak değerlendirilemez.
Kamu gücünü kullanan organların kanunları -toplantı hakkının kullanılmasını önemli ölçüde zorlaştıracak derecede- katı yorumlayarak mevzuatta öngörülen usullere tam olarak uyulmadığını ileri sürmeleri tek başına toplantı veya gösteri yürüyüşünün barışçıl niteliğini ortadan kaldırmaz. Bu durumun varlığı toplanma hakkının ihlal edilmesini haklı gösteremez. Barışçıl amaçlarla bir araya gelmiş kişilerin toplantı hakkını kullanırken kamu düzeni açısından tehlike oluşturmayan ve şiddet içermeyen davranışlarına devletin sabır ve hoşgörü göstermesi çoğulcu demokrasinin gereğidir.
Kolluk kuvvetlerince yapılan müdahalelerin kötü muamele yasağının asgari eşiğine ulaşmaması durumunda da toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı ihlal edilmiş olabilir. Müdahalenin ağırlık derecesi ve Anayasa'nın 17. maddesinin maddi boyutunun ihlal edilip edilmediği toplantı hakkına ilişkin yapılacak değerlendirmede dikkate alınması gereken unsurlardır. Öte yandan Anayasa Mahkemesi tarafından kötü muamele yasağının usul boyutunun ihlal edildiğine karar verilmesi, dosyadaki bilgi ve belgelerin toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı bakımından bir karara ulaşmak için yeterli görülmesi hâlinde anılan hak kapsamında inceleme yapılmasına ve somut olayların şartlarının gerektirdiği hâllerde ihlal sonucuna ulaşılmasına engel teşkil etmemektedir.
Toplantı ve gösteri yürüyüşü sırasında meydana gelen olaylara ilişkin olarak adli makamların soruşturmayı özenle yürütme yükümlülükleri vardır.
İlgili Kararlar
♦ (Ali Rıza Özer ve diğerleri [GK], B. No: 2013/3924, 6/1/2015)
♦ (Ezgi Özen, B. No: 2015/12753, 8/5/2019)
♦ (Ali Çerkezoğlu ve diğerleri, B. No: 2015/1737, 18/7/2019)
♦ (Abidin Cevher, B. No: 2015/6361, 18/7/2019)
♦ (Nihat Sefer, B. No: 2015/4443, 25/9/2019)
♦ (Cebrail Bektaş ve Yüksel Şahin, B. No: 2015/4787, 25/9/2019)
♦ (Ender Ergün, B. No: 2016/1849, 19/11/2019)
♦ (Duran Eren Şahin, B. No: 2016/11928, 20/11/2019)
♦ (Betül Öztürk Gülhan ve Sıla Koç, B. No: 2016/12937, 10/12/2019)
♦ (Eda Ayşegül Kılıç, B. No: 2015/12263, 16/1/2020)
♦ (Salih Şahin, B. No: 2016/13964, 28/1/2020)
♦ (Deniz Kaplan ve diğerleri, B. No: 2015/17962, 11/3/2020)
♦ (Egemen Budak, B. No: 2016/14870, 9/6/2020)
♦ (İlhan Yiğit, B. No: 2016/7532, 29/12/2021)
♦ (Belkis Yurtsever ve diğerleri, B. No: 2016/7537, 11/5/2022)
♦ (Dilan Dursun, B. No: 2015/18831, 2/11/2022)
Barışçıl Toplantı ve Gösterilere Hazırlıklara Müdahalenin Zorunlu Toplumsal İhtiyaca Dayanmaması
Toplanma özgürlüğünün kullanımından kaynaklanan kamu düzenine yönelik tehditlerin gerçeklik değeri taşıması hâlinde yetkili makamlar bu tehditleri bertaraf edecek tedbirleri alabilirler. Alınan bu tedbirlere aykırı toplantılar düzenlenmesi, bu tür toplantılara iştirak edilmesi veya bu tür toplantılarda suçlar işlenmesi hâlinde de cezalar verilebilir.
Toplantı hakkındaki sınırlama kavramı, ifade özgürlüğünde olduğu gibi hakkın kullanılması öncesinde, kullanılması sırasında veya kullanıldıktan sonra yapılan muameleleri kapsar. Yapılacak bir toplantıya yönelik hazırlık hareketleri için de başka hukuk normlarının ihlal edilmemesi kaydıyla yukarıda anılan ve toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenlemeye ilişkin ilkeler uygulanmalıdır. Toplantıya ilişkin bildirilerin veya duyuruların dağıtımının engellenmesine veya duyuruların asılmasına yönelik işlemler veya kararlar kamu otoritelerince ilgili ve yeterli gerekçe ile ortaya konulamadığı sürece toplantı ve gösteri düzenleme hakkının ihlaline yol açacaktır. Bu çerçevede Anayasa Mahkemesi toplatma ve elkoyma kararının başvurucunun toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına etkisini derece mahkemelerinin kararlarının gerekçesiyle birlikte ve yukarıdaki ilkeler ışığında değerlendirmektedir.
İlgili Kararlar
Barışçıl Gösteri veya Basın Açıklamasına Katılma Nedeniyle Kamu Görevlilerine Disiplin Cezası Verilmesi
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarında devletin kamu hizmetinde çalışan memurları yönünden sadakat yükümlülüğü öngörmesinin, ayrıca onlara ödev ve sorumluluklar yüklemesinin memurların statüleri gereği meşru bir durum olduğu ifade edilmektedir. Ancak kamu görevlilerinin de birey olduğu, siyasi görüş sahibi olma, ülke sorunlarıyla ilgilenme, tercih yapma gibi sosyal yönlerinin bulunduğu ve bu doğrultuda Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) 10. ve 11. maddelerinden yararlandıkları da aynı şekilde vurgulanmaktadır.
Anayasa Mahkemesi ise kamu görevlisi olmanın sağladığı birtakım ayrıcalıklar ve avantajların yanında bazı külfet ve sorumluluklara katlanmayı, diğer kişilerin bağlı olmadığı sınırlamalara tabi olmayı da gerektirdiğini belirtmiştir. Kişinin kamu görevine kendi isteği ile girmekle bu statünün gerektirdiği ayrıcalıklardan yararlanmayı ve külfetlere katlanmayı kabul etmiş sayıldığını, kamu hizmetinin kendine has özelliklerinin bu avantaj ve sınırlamaları zorunlu kıldığını ifade etmiştir.
Bu kapsamda kamu görevlileri kendileri hakkında disiplin cezasına hükmedilmesini gerektirecek davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Kamu görevlileri hakkında verilen disiplin cezalarının hukuka uygunluğunu denetleyen yargı mercilerinin ise öncelikle somut olayda kamu görevlisine atfedilebilir bir kusur olup olmadığını belirlemeleri gerekir. Yargı mercileri daha sonra hükmedilen cezayla kamusal önemi bulunan objektif amaca ulaşılıp ulaşılamayacağını göstermek ve böylece cezanın demokratik toplum düzeninin gereklerine uygunluğunu ortaya koyabilmek için kusurlu davranışın kamu görevini ne şekilde etkilediğini, bu etkilenmeyle orantılı bir disiplin cezasına hükmedilip hükmedilmediğini ilgili ve yeterli bir gerekçeyle ortaya koymalıdır.
İlgili Kararlar
♦ (Dursun Soydan ve diğerleri, B. No: 2015/2948, 14/11/2018)
♦ (Yılmaz Güneş ve Yusuf Karadaş, B. No: 2015/10676, 26/12/2018)
♦ (Leyla Sezen, B. No: 2016/15197, 29/5/2019)
♦ (Yasin Agin ve diğerleri [GK], B. No: 2017/32534, 21/1/2021)
♦ (Derya Yulcu, B. No: 2018/16158, 15/9/2021)
♦ (Mehmet Alanç ve diğerleri [GK], B. No: 2017/15462, 29/9/2021)
♦ (Selahattin Alp ve diğerleri, B. No: 2021/36551, 23/10/2024)
Barışçıl Toplantı ve Gösteri Yürüyüşü Sonrasındaki İdari İşlemlerle Ölçüsüz Müdahale
Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının sadece kullanılması sırasında değil kullanılmasından sonraki işlemlerin de hak üzerinde "sınırlayıcı" etkisi bulunmaktadır. Bu sebeple başvurucuların katıldığı gösteri yürüyüşüne kolluk kuvvetleri herhangi bir müdahalede bulunmamış olsa bile daha sonra başvurucuların idari para cezası ile cezalandırılmalarının toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkına yönelik bir müdahale olduğu kabul edilmelidir.
Kamu otoritelerinin barışçıl bir toplantı ve gösteri yürüyüşünün katılımcılarına Kabahatler Kanunu uyarınca verecekleri idari para cezalarının toplanma hakkına yönelik dolaylı bir müdahale oluşturma riski bulunmaktadır. Barışçıl bir toplantının doğası gereği trafiği aksatması veya kamu düzenini belirli oranda bozmasının katlanılması gerektiği yönündeki yargı kararlarından kaçınmak isteyen idari kamu otoriteleri, katılımcılara yönelik idari para cezaları uygulayabilmektedir. Anayasa Mahkemesi, verilen idari para cezasının dayanağı olan kabahatin düzenlendiği kanundaki unsurlarının somut olayda bulunup bulunmadığının kamu otoritesi tarafından gerekçelendirerek ortaya konulmasını beklemektedir. Örneğin emre aykırı davranış kabahatinin uygulanabilmesi için kamu güvenliği, kamu düzeni veya genel sağlığın korunmasını sağlamak amacının somut olayda bulunup bulunmadığının ortaya konulması gerekmektedir. Aksi takdirde hafif nitelikte olan bir idari para cezasının haklarını kullanan kişilerde caydırıcı etki doğurması mümkündür.
İlgili Kararlar
♦ (Rıza Gökçen Erus ve diğerleri, B. No: 2014/17391, 19/4/2018)
♦ (Umut Şimşek ve diğerleri, B. No: 2015/14310, 12/6/2018)
♦ (Dursun Soydan ve diğerleri, B. No: 2015/2948, 14/11/2018)
♦ (Mustafa Demiraydin, B. No: 2015/1051, 21/3/2019)
♦ (İhsan Uğraş, B. No: 2015/5365, 3/4/2019)
♦ (Zeynep Gülşah Aksoy, B. No: 2016/50678, 28/5/2019)
♦ (Erdal Karadaş, B. No: 2017/22700, 28/5/2019)
♦ (Selma Elma, B. No: 2017/24902, 4/7/2019)
♦ (Burcu Bardakcı ve Erdem Yinanç, B. No: 2016/13475, 11/9/2019)
♦ (Belkis Yurtsever ve Yılmaz Yıldız, B. No: 2016/10400, 25/9/2019)
♦ (Hayriye Özde Çelikbilek, B. No: 2016/13542, 24/10/2019)
♦ (Hüseyin Karabulut ve diğerleri, B. No: 2017/24457, 17/6/2020)
♦ (Abdulcelil Demir ve diğerleri, B. No: 2017/27572, 18/6/2020)
♦ (Özkan Karataş ve diğerleri, B. No: 2017/31774, 14/10/2020)
♦ (Sadık Türk ve Mehmet Şerif Özdemir, B. No: 2018/21459, 28/12/2021)
♦ (Adnan Vural ve diğerleri [GK], B. No: 2017/36237, 10/3/2022)
♦ (Onur Erden, B. No: 2019/5403, 31/3/2022)
♦ (Akın Fener ve diğerleri, B. No: 2017/22695, 14/4/2022)
♦ (Ramazan Sümer, B. No: 2018/15924, 11/5/2022)
♦ (Filiz Kerestecioğlu Demir (2), B. No: 2019/36319, 5/10/2022)
♦ (Veli Saçılık (2), B. No: 2018/24614, 18/10/2022)
♦ (İlknur Özcan, B. No: 2019/7314, 16/11/2022)
Toplantı ve Gösteri Yürüyüşlerine Katılma Sebebiyle Terör Örgütüne Üyelikten Mahkûm Edilmenin İlgili ve Yeterli Gerekçeye Dayanmaması
Temel hak ve özgürlüklerin koruması altındaki bir eylemin terör örgütüne üye olma suçunun mahkûmiyetinde delil olarak kullanılması suretiyle temel hak ve özgürlüklere yapılan bir müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun kabul edilebilmesi için zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılaması gerekir.
Bir kişinin henüz başka bir suç işlemeden yalnızca terör örgütüne üye olması nedeniyle cezalandırılabilmesi için yargılama makamlarının o kişinin terör örgütüyle olan bağlarını ortaya koyması gerekir. Henüz ceza kanunlarında tanımlanan bir suçu işlememiş olsa bile bir terör örgütü ile örgüt üyeliği olarak kabul edilecek kuvvette bir bağın varlığının araştırılması bireylerin sahip olduğu fikirlerin, bağlı oldukları toplumsal grupların ve ideolojilerinin, davranışlarının anlamlarının ve bunların altında yatan saiklerin de değerlendirilmesini gerektirebilir. Böyle bir değerlendirmenin örgütlere üye olmak, toplantılara katılmak veya düşünce açıklamaları yapmak gibi kişilerin anayasal haklar kapsamında koruma altında bulunan eylemlerini de kapsadığı durumlarda başta ifade, örgütlenme, din ve vicdan özgürlükleri ile toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı olmak üzere temel haklar üzerinde ciddi bir baskı oluşturabilecek potansiyele sahip olduğu açıktır.
Kişilerin anayasal hak ve özgürlükler kapsamında kalan faaliyetlerinin terör örgütünün üyesi olmak suçundan verilen mahkûmiyet kararlarının delili olarak kullanılmasının temel haklar üzerinde yaratacağı caydırıcı etki nedeniyle -devletin toplumu terör örgütlerinin faaliyetlerine karşı korumak şeklindeki pozitif yükümlülüğünün bir sonucu olarak- insanların terörsüz bir ortamda yaşama hakkı ile bu süreçte bireylerin potansiyel olarak etkilenebilecek temel hakları arasında adil bir denge kurulmalıdır. Söz konusu dengenin sağlandığının kabul edilebilmesi için derece mahkemelerinin kişilerin anayasal hak ve özgürlükler kapsamında kalan faaliyetlerini terör örgütünün üyesi olma suçundan verilen mahkûmiyet kararlarında delil olarak kullanılmalarının zorunlu bir ihtiyacı karşıladığını göstermeleri gerekir.
İlgili Kararlar
♦ (Sefa Başak, B. No: 2014/15431, 20/11/2019)
♦ (Celal Mezarcı ve diğerleri, B. No: 2014/12781, 10/12/2019)
Toplantı ve Gösteri Yürüyüşü Sonrasında Emre İtaatsizlik Nedeniyle Verilen İdari Para Cezasının Kanunilik Ölçütünü Taşımaması
5326 sayılı Kabahatler Kanunu’nun 32. maddesinde öngörülen emre aykırı davranış kabahatinin oluşabilmesi için yetkili makamlar tarafından hukuka uygun biçimde verilmiş bir emrin bulunması gerekir. Ayrıca yetkili organlar tarafından verilen bu emir, adli işlemler, kamu güvenliği, kamu düzeni, genel sağlığın korunması amaçları düşüncesiyle verilmeli ve emir usulüne uygun olarak ilan edilmelidir.
Buna uygun olarak bir toplantı ve gösteri yürüyüşü esnasında grubun dağılması için yapılan ihtarlara uymama kendi başına 5326 sayılı Kanun’un 32. maddesi anlamında emre itaatsizlik kabahatini oluşturmayabilir. Anılan kanun hükmüne göre idari yaptırım kararı uygulanabilmesi için daha önceden ilan edilmiş bir emrin varlığı ve bu kişilerin doğrudan emre aykırı davranışla ilişkilendirilmeleri gerekir. Aksi takdirde emre aykırı davranışa istinaden kesilen idari para cezalarının basın açıklaması yapma ya da toplantı ve gösteri yürüyüşü yapma fiili bakımından kanunilik unsurunu taşımaması sonucu ortaya çıkabilmektedir.
İlgili Kararlar
♦ (Savaş Candemir ve diğerleri, B. No: 2016/5116, 18/6/2020)
♦ (Çağla Yolaşan Kurul [GK], B. No: 2021/29184, 27/9/2023)
Terör Örgütüne Üye Olmamakla Birlikte Örgüt Adına Suç İşleme Suçunu Düzenleyen Kanun Hükmünün (5237 Sayılı Kanun TCK Md. 220/6) Toplantı ve Gösteri Yürüyüşü Düzenleme Hakkına Yönelik Yasal Koruma Sağlamaması
Belirlilik, bir kuralın keyfîliğe yol açmayacak bir içerikte olmasını ifade eder. Temel hakların sınırlandırılmasına ilişkin kanuni düzenlemenin içerik, amaç ve kapsam bakımından belirli ve muhataplarının hukuksal durumlarını algılayabilecekleri açıklıkta olması gerekir. Bu ilkeye göre yasal düzenlemelerin hem kişiler hem de idare yönünden herhangi bir duraksamaya ve kuşkuya yer vermeyecek şekilde açık, net, anlaşılır ve uygulanabilir olması, ayrıca kamu otoritelerinin keyfî uygulamalarına karşı koruyucu birtakım güvenceler içermesi gereklidir. Bir kanuni düzenlemede hangi davranış veya olgulara hangi hukuksal sonuçların bağlanacağı ve bu bağlamda kamusal makamlar için nasıl bir müdahale yetkisinin doğacağı belirli bir kesinlik ölçüsünde ortaya konmalıdır.
Bir suç örgütünün hiyerarşik yapısına dâhil olmasa da kişiler bazı eylemleriyle bu örgütle ilişkiye girebilir ve bu örgütün neden olduğu tehlikeye iştirak edebilirler. Bu düşüncenin bir sonucu olarak kanun koyucu 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 220. maddesinin (6) numaralı fıkrasında terör örgütüne üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işleme suçunu ihdas etmiştir. Terör örgütüne üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işleme suçu gerçek içtima kuralı gereğince terör örgütü adına işlenen suça ilave olarak ayrıca cezalandırılan bir suçtur.
5237 sayılı Kanun'un 220. maddesinin (6) numaralı fıkrasında örgüt adına işlenen suçlar için herhangi bir sınırlama getirilmemekle birlikte mevzuatta yapılan değişikliklerle bazı suçlar, örgüte üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işleme suçunun kapsamından çıkarılmıştır.
Gösteri yürüyüşüne katıldığı için örgüt adına suç işleme suçundan cezalandırılma halinde Anayasa ile korunan bir hakka müdahale söz konusu olduğunda başvuran hakkındaki ceza hükmünün Anayasa'nın 34. maddesinin ikinci fıkrası kapsamında öngörülebilir olup olmadığı hususu değerlendirilmelidir. 5237 sayılı Kanun'un 220. maddesinin (6) numaralı fıkrasının öngörülebilirliğine ilişkin olarak öncelikle söz konusu kuralda yer alan "örgüt adına işlenen suç" ifadesinden ne anlaşılması gerektiğine dair kanunda herhangi bir açıklamaya yer verilmediği belirtilmelidir.
Terör örgütüne üye olma suçu bakımından aranan belirli şartlar, örgüte üye olmayan ancak örgüt adına suç işleyen bir kimse yönünden aranmamakta fakat her iki kategorideki kimseler örgüt üyesi olarak cezalandırılmaktadır. Bu durumda bir kimse terör örgütüyle zayıf da olsa bir şekilde bağlantısı bulunduğu iddia edilen bir suç işlediği gerekçesiyle ağır cezalar ile karşılaşmaktadır.
Üstelik bu suçun temel hakların kullanımıyla ilgili olması durumunda örgüt adına kavramının oldukça geniş yorumu nedeniyle temel haklar üzerinde güçlü bir caydırıcı etki yaratılmaktadır. 5237 sayılı Kanun'un 314. maddesinin (2) numaralı fıkrası bakımından aranan mahkûmiyet ölçütleri 220. maddesinin (6) numaralı fıkrasıyla bağlantılı olarak uygulandığında örgüt adına suç işlediği ileri sürülen kişiler aleyhine olacak şekilde belirsiz biçimde genişletilmektedir. Sonuç olarak yürürlükteki şekliyle 5237 sayılı Kanun'un 220. maddesinin (6) numaralı fıkrasında örgüt adına işlendiği kabul edilebilecek suçlar dizisi öylesine geniştir ki hükmün lafzı kamu makamlarının keyfî müdahalelerine karşı yeterli düzeyde koruma sağlayamamakta, kişilerin esas suçlarına ilave olarak bir de öngörülemez biçimde örgüt adına suç işlemek suçundan cezalandırılmalarına engel olamamaktadır.
Anayasa Mahkemesi açıklanan gerekçelerle toplantı ve gösteri düzenleme hakkının ihlal edildiğine ve Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 75. maddesi gereğince benzer ihlallerin engellenmesi ve yapısal sorunun çözümü için pilot karar usulünün uygulanmasına karar vermiştir.
İlgili Kararlar
♦ (Hamit Yakut [GK], B. No: 2014/6548, 10/6/2021) (Pilot Karar)
♦ (Deniz Yavuncu ve diğerleri [GK], B. No: 2018/5126, 23/2/2023)
İdare Tarafından Toplantı, Gösteri Yürüyüşü ya da Benzer Etkinliklerin Yasaklanması
Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının kullanımı günlük hayatın akışında belli bir karışıklığa sebep olabilir ve olumsuz tepkilere yol açabilir. Bu durumların varlığı toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ortadan kaldırılması için tek başına yeterli değildir.
Halka açık yerlerde yapılan her türlü gösterinin günlük hayatın akışında belli bir karışıklığa sebep olabileceği ve olumsuz tepkilere yol açabileceği açıktır. Ancak yalnızca toplumun büyük bir kısmı tarafından gösterilebilecek bir tepki veya doğabilecek bir gerilimin varlığı, toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ortadan kaldırılması için tek başına yeterli değildir. Yani bu tür durumların varlığı otomatik olarak toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına müdahale edilmesini haklı göstermez. Devletten koruma yükümlülüğü olarak adlandırılabilecek olan pozitif yükümlülüğü kapsamında, toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkını kullanmak isteyenlerin güvenliğini sağlaması ve üçüncü kişiler tarafından herhangi bir saldırıya uğrama endişesi taşımadan bu hakkı kullanmalarını temin etmesi beklenir.
Kamu gücünü kullanan organlar toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme gibi temel hakkı tamamen yasaklamak şeklinde bir müdahalede bulunduklarında; düzenlenecek toplantı ve gösterinin kamu düzenini bozacak nitelikte somut bir tehlike veya açık ve yakın bir tehdit oluşturup oluşturmadığını irdelemelidir.
Kamu otoriteleri hakkın sınırlanmasına ihtiyaç duyduğunda bunu gerektiği oranda yapmalı, durumun gerektirdiğinden ağır olan veya somut olayın şartlarında gerekmeyen tedbirlere başvurmamalıdır. Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının etkin kullanımına yönelik olarak idarenin pozitif yükümlülükleri bulunduğunu da gözetmelidir. Bu doğrultuda ortaya konan tehlike ve tehditlerin daha az katı tedbirlerle engellenip engellenemeyeceğini, dolayısıyla somut olayın şartlarında tedbirin zorunlu olup olmadığını değerlendirmelidir.
Sınırlayıcı veya yasaklayıcı şartların varlığı ile somut tehlike veya açık ve yakın tehdit arz eden bu şartların tüm tedbirlere rağmen engellenemeyecek nitelikte olduğunu somut delillere dayalı, ikna edici ve yargısal denetime açık olacak şekilde göstermelidir.
Alınacak tedbirin haklılığı ancak başvurucuların toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkıyla kamu düzeni, güvenliği ve başkalarının hak ve özgürlükleri arasında adil bir denge kurulmasıyla mümkündür. Bu nedenle idare ve derece mahkemeleri, bu konuda adil bir denge kurulduğunu ilgili ve yeterli bir gerekçeyle göstermelidir.
İlgili Kararlar
♦ (İsmail Sarıkabadayı ve diğerleri, B. No: 2016/23696, 8/6/2021)
♦ (Maside Ocak Kışlakçı, B. No: 2019/21721, 16/11/2022)
♦ (Aklime Hanas ve diğerleri, B. No: 2021/36970, 20/12/2023)
♦ (Ali Bozan, B. No: 2021/27262, 10/1/2024)
♦ (Hrant Dink Vakfı, B. No: 2021/29443, 12/6/2024)
♦ (Abdulmecit Yıldırım ve diğerleri, B. No: 2021/32660, 17/9/2024)
Covid-19 Pandemisi Gerekçe Gösterilerek İl Umumi Hıfzısıhha Kurulu Kararı ile Toplantı ve Gösteri Yürüyüşlerini Ertelenmesinin Kanuni Dayanaktan Yoksun Olması
Anayasa Mahkemesi’ne göre; hukukun kendisi -beraberinde getireceği idari pratiğin dışında- söz konusu işlemin meşru amacını da gözönünde tutarak keyfî müdahalelere karşı bireyi korumak için yetkili makamlara bırakılan takdir yetkisinin kapsamını yeterince açık bir şekilde göstermelidir. Diğer bir anlatımla hukuk sistemi, kamu makamlarına hangi koşullarda ve hangi sınırlar içinde müdahalelerde bulunma yetkisinin verildiğini açık ifadelerle ortaya koyacak nitelikte olmalı ve bu bağlamda ilgili müdahalenin muhataplarına müdahaleye zemin hazırlayan şartlar ile müdahalenin sonuçları açısından bir öngörüde bulunabilmeleri imkânı tanımalıdır.
Koronavirüs salgın hastalığının ortaya çıkması ve Dünya Sağlık Örgütünün bu hastalığı pandemi olarak ilan etmesiyle birlikte İçişleri Bakanlığı, hastalığın yayılmasının engellenmesi amacıyla genelgeler yayımlamış, umumi hıfzıssıhha kurulları da aynı amaçla bazı kısıtlayıcı tedbirler içeren kararlar vermiştir.
Sağlık Bakanlığının genelgesinde "fiziksel mesafenin korunmasının zor olacağı sivil toplum kuruluşları, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları, birlikler veya kooperatiflerin geniş katılımlı toplantılarının üç ay süreyle ertelenmesini" önerdiği; İçişleri Bakanlığının derneklerin toplantısının ertelenmesi yetkisini düzenleyen 7244 sayılı Kanun'un 2. maddesinin (ç) fıkrası uyarınca sivil toplum kuruluşları, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları ve üst kuruluşları, birlikler ve kooperatifler tarafından genel kurul etkinlikleri de dâhil olmak üzere düzenlenecek etkinliklerin üç ay süreyle ertelenmesi yönünde valiliklere ve kaymakamlıklara gönderdiği genelgesi sonrası Ankara İl Umumi Hıfzıssıhha Meclisi; sivil toplum kuruluşları, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları ve üst kuruluşları, barolar, meslek odaları, birlikler, kooperatifler ve sendikalar tarafından Ankara'da düzenlenecek tüm etkinlikleri üç ay süreyle ertelemiştir.
Anasaya Mahkemesi, belirli bir yerde yapılmak istenen ve katılınmak istenen basın açıklamasının engellenmesi biçimindeki toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına müdahalede bulunan kamu otoritelerinin bu şekilde karar verme yetkilerinin bulunup bulunmadığı ve müdahalenin kanunilik şartını taşıyıp taşımadığı müdahaleye dayanak düzenlemelerin incelenmesiyle anlaşılabileceğini belirtmiş; Sağlık Bakanlığına, salgın hastalık dönemlerinde toplantılara müdahale yetkisi veren 1593 sayılı Kanun'un 77. maddesinin de incelendiğinde kanun koyucunun toplanmanın şekli ve sınırlandırmanın süresi bakımından herhangi bir belirleme yapmadığını belirtmiştir.
İdarenin temel hak ve hürriyetleri sınırlandıran bir tedbire karar verebilmesi için zikredilen yetkinin ayrıca ve açıkça bir kanunla öngörülmüş olması gerekmektedir. 1593 sayılı Kanun'un 27. maddesinde düzenlen il umumi hıfzıssıhha meclisinin görevleri arasında toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkını sınırlandırmaya imkân tanıyan bir yetki bulunmamaktadır. Bununla birlikte 77. maddesi de il umumi hıfzıssıhha meclisine toplanmaların sınırlandırılmasına ilişkin açık bir yetki vermemektedir. Bu kapsamda somut başvuru açısından 1593 sayılı Kanun’un ilgili hükümlerinin başvuruya konu müdahalenin kanuni temelinin ihtiva etmesi gereken unsurlardan olan öngörülebilirlik niteliğini taşımadığı anlaşılmıştır.
Anayasa Mahkemesi’nce; Selma Atabey [GK], B. No: 2021/38893, 27/9/2023 kararında kamu makamlarının somut müdahalelere yönelik kanuni yetkisi olup olmadığından bağımsız olarak Anayasa Mahkemesine, salgın hastalık ile mücadelede diğer umumi hıfzıssıhha kurullarına, Sağlık Bakanlığı koordinasyonunda karar alma yetkisini veren başka bir kanun hükmü bulunduğu da gösterilemediği, Ankara İl Umumi Hıfzıssıhha Kurulunun kararları uyarınca yapılan müdahalenin kanuni temelinin ihtiva etmesi gereken unsurlardan olan öngörülebilirlik niteliğini taşımadığı anlaşıldığından; Anayasa'nın 13. maddesinde açıkça emredilen kanunilik ölçütünü karşılamadığı değerlendirilmiştir.
İlgili Kararlar
Toplantı ve Gösteri Yürüyüşü Yerinin veya Güzergâhının Belirlenmesi
Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının tanımı, amacı ve mahiyeti dikkate alındığında bu hakkın unsurlarından biri de toplantı veya gösteri yürüyüşünün yapılacağı mekânı veya güzergâhı seçme serbestîsidir. Nitekim toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenlemenin amacına ve açıklanan düşüncenin muhataplarına ulaşabilmesi ve tesir oluşturabilmesi bakımından gösteri ve toplantı yürüyüşünün düzenlendiği mekân önem taşımaktadır. Bu nedenle toplantı ve gösteri yürüyüşünün yapılacağı mekânın seçiminin kural olarak düzenleyicilerin takdirinde olması gerekmektedir.
Bununla birlikte toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı devlete, hakkın ve kamu düzeninin korunması amacıyla pozitif yükümlülükler de yüklemektedir. Devlet, yüklenen pozitif yükümlülüklerin zorunlu kıldığı tedbirler kapsamında toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenlenecek mekânı yasaklayabilir, böyle bir mekâna erişime sınırlı olarak izin verilebilir veya alternatif bir toplantı mekânı sunulabilir. Tedbirler toplantı ve gösterinin büyüklüğüne, mahiyetine ve katılımcı sayısının yanında toplantı veya gösterinin yapıldığı mekân gözetilerek değerlendirilmelidir. Anılan hakka yönelik müdahalenin ancak kaçınılmaz zorunluluklar ile haklı kılınabileceği hâllerde ve bu hakka getirilen sınırlamaların dar yorumlanarak uygulanması gerektiği de gözetilmelidir.
Toplantı ve gösteri yürüyüşü yapılabilecek alanları belirleme yetkisinin mahallin en büyük mülki amirine verilmesi; kamu düzeninin sağlanması, başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması amaçlarına dayanmaktadır. Bu bağlamda kamu otoritelerinin -somut olayın şartlarına göre- katılımcılar tarafından tercih edilen, toplantı veya gösteri yapılmak istenen bir alan veya güzergâhı yasaklaması veya alternatif mekân önermesi anılan hakka yönelik açık bir müdahale olmakla birlikte tek başına ve otomatik olarak bu hakkın ihlalini doğurmaz. Nitekim mülki amirin toplantı ve gösteri yürüyüşü güzergâhını bireylerin mekân seçme hususundaki tercih hakkını aşırı biçimde kısıtlayacak, toplantıya veya gösteri yürüyüşüne katılımı caydırıcı hâle getirecek veya bu hakkın kullanımını zedeleyecek şekilde belirlemesi durumunda buna dair idari karar, idari yargı yerlerince denetlenerek gerekirse iptal edilebilir.
Bu ilkeler doğrultusunda Anayasa Mahkemesi, Türkiye Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK) ve diğerleri [GK], B. No: 2016/14517, 12/10/2023 ve Türkiye Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK) ve diğerleri (2) [GK], B. No: 2016/14518, 12/10/2023 kararlarında Taksim Meydanı’nın 1 Mayıs işçi bayramı kutlamalarında toplantı yeri olarak kullanılamamasının zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşıladığı ve demokratik bir toplumda gerekli olduğu ilgili ve yeterli gerekçelerle ortaya konulmadığını tespit etmiş, dolayısıyla da Anayasa’nın 34. maddesinde güvence altına alınan toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiği sonucuna varmıştır.
İlgili Kararlar
♦ (Türkiye Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK) ve diğerleri [GK], B. No: 2016/14517, 12/10/2023)
♦ (Türkiye Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK) ve diğerleri (2) [GK], B. No: 2016/14518, 12/10/2023)
Haksız Koruma Tedbirleri Nedeniyle Açılan Tazminat Davalarında Tazminat Miktarının Değerlendirilmesinde Toplantı ve Gösteri Yürüyüşü Düzenleme Hakkına Müdahalenin Dikkate Alınmaması
Anayasa Mahkemesi kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına ilişkin daha önce yaptığı incelemelerde yakalama, gözaltı ve tutuklamanın daha sonra verilen kovuşturmaya yer olmadığı veya beraat kararıyla hukuka aykırı hâle geldiğinin mahkemelerce kabul edildiği durumlarda Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 141/1-e maddesi uyarınca açılan tazminat davalarında tazminat miktarının Anayasa Mahkemesinin benzer durumlarda ödenmesine karar verdiği veya verebileceği tazminat miktarına göre oldukça düşük kalmasını, somut olayın kendine özgü şartlarını dikkate alarak Anayasa’nın 19’uncu maddesinin dokuzuncu fıkrasını ihlal ettiğine karar vermiştir (örnek olarak bkz. M.E., B. No: 2018/696, 9/5/2019; M.Ş.T., B. No: 2018/17073, 26/2/2020; U.Ç., B. No: 2018/17068, 7/11/2019).
5271 sayılı Kanun’un 141. maddesinin (1) numaralı fıkrasında -fıkrada sayılan diğer kişiler yanında- kanunlarda belirtilen koşullar dışında yakalanan, tutuklanan veya tutukluluğunun devamına karar verilen ya da yakalama, gözaltı veya tutuklama tedbirine tabi tutulan kişilerden haklarında kovuşturmaya yer olmadığına veya beraatlerine karar verilenlerin manevi her türlü zararlarını devletten isteyebileceği belirtilmiştir. Buna göre kanun koyucu, koruma tedbirleri sonucu kişisel hakkın mahrumiyeti hâlinde açılacak manevi tazminat davasında duyulan üzüntünün giderimi için herhangi bir sınırlama öngörmemiştir. Dolayısıyla derece mahkemeleri koruma tedbiri birden fazla hakkın ihlaline sebebiyet vermiş ise meydana gelen tedbirin kişinin üzerinde bıraktığı olumsuz etkiler ile hak ihlali ve/veya ihlallerin ağırlığını dikkate alabilecek ve bunu hükmedeceği tazminat miktarına ilişkin takdirinde de gözetebilecektir. Nitekim Yargıtay da birçok kararında koruma tedbiri nedeniyle açılan tazminat davalarında, ilgilinin sosyal ve ekonomik durumu, atılı suçun niteliği, uygulanan koruma tedbirinin süresi ile birlikte koruma tedbirine neden olan olayın cereyan tarzı ve benzeri hususların da manevi tazminatın tespitinde dikkate alınması gerektiğini belirtmiştir.
Bu çerçevede 5271 sayılı Kanun’un 141. maddesi kapsamında açılan tazminat davasını görem mahkemelerin gerekçelerinin uygulanan koruma tedbirinin toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına yönelik bir müdahale niteliğinde olup olmadığına yönelik bir değerlendirme içermemesi ve takdir edilecek tazminat miktarında bu durumun gözetilmemesi, Anayasa Mahkemesi tarafından Anayasa'nın 34. maddesinde güvence altına alınan toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlali sayılmıştır.
İlgili Kararlar
♦ (Yalçın Düzgün [GK], B. No: 2021/23140, 29/5/2024)
♦ (İlhan Koyu, B. No: 2021/23716, 18/7/2024)