Paylaş | 30 Kasım 2018

Adalet Bakanlığınca, Ankara Hakimevi'nde Yargı Reformu Strateji Belgesinin yenileme çalışmaları çerçevesinde toplantı düzenlendi.
Programa, Anayasa Mahkemesi Başkanı Zühtü Arslan, Yargıtay Başkanı İsmail Rüştü Cirit, Danıştay Başkanı Zerrin Güngör, Adalet Bakanı Abdulhamit Gül, Yükseköğretim Kurulu (YÖK) Başkanı Yekta Saraç, bazı siyasiler, hukukçular ve akademisyenler katıldı.
Anayasa Mahkemesi Başkanı Zühtü Arslan toplantıda yaptığı konuşmada yargı reformunun hayati önem taşıdığını belirtti. Reformun bozulanı düzelterek “formu” yakalamak olduğunu belirten Arslan şöyle devam etti:

“Reform eğer yargı alanındaysa, formun ya da ideal yargının biri bireye diğeri devlete bakan iki yönünden bahsedebiliriz. İlk olarak yargı, adalet dağıtma hizmetini en iyi şekilde sağlayarak bireylerin temel hak ve hürriyetlerinin güvencesi olan bir kurumdur. İkinci olarak ise yargı, başta Anayasa olmak üzere hukuk kurallarıyla çizilen iktidar haritasını koruma ve bu yolla demokratik hukuk devletinin en önemli güvencesi olma işlevine sahiptir. Yargı reformunun araçları zamana ve mekâna göre değişse de, yönü bu iki temel işlevin etkili bir şekilde sağlanması olmalıdır. Bu iki işlev, bir yandan yargı aktörlerinin belli kişisel ve mesleki niteliklere sahip olmasını; diğer yandan da kişisel ve kurumsal düzeyde bağımsızlık ve tarafsızlığı gerektirmektedir.”

“İyi işleyen yargının temel değerleri: Akıl, ahlak, adalet (3A)”

Yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığının hukuk devleti için olmazsa olmaz şart olduğuna dikkat çeken Başkan Arslan, iyi işleyen bir yargı düzeninin aynı zamanda erdemli bir toplumun temelini de oluşturan “akıl, ahlak ve adalet” gibi (3A) üç temel değere dayanması gerektiğini kaydetti.

"Akıl, en genel anlamda doğruyu yanlıştan, faydalı olanı zararlıdan ayırt edebilme gücüdür." diyen Arslan, aklını kullanamayanların, başkalarının aklının esiri ve aracı olacağına işaret ederek şunları söyledi:

“Bunun adı da vesayettir. Vesayet Kant’ın ifadesiyle ‘tasavvur edilebilen en büyük despotizmdir.  Bu bağlamda bilhassa yargısal akıl, hür ve bağımsız vicdanları zorunlu kılar. Vesayet altında bir yargının, uzaktan kumandalı yargı mensuplarının nasıl ölümcül sonuçlara yol açtığını hep birlikte yaşayarak gördük. Akıl, yaşananlardan ders çıkarmayı; basiret de aynı delikten ikinci kez ısırılmamayı gerektirir.”

Bosna Hersek’in ilk Cumhurbaşkanı Aliya İzzetbegoviç’in “Ahlakilik özgürlükten ayrılamaz. Ancak hür fiil ahlaki fiildir” sözüne atıfta bulunan Arslan, ahlakın toplumsal düzeyde “öteki”ne karşı sorumluluğu da beraberinde getirdiğini ve hür olmayanın sorumluluğunun da olamayacağını ifade etti.

Tüm din ve ideolojilerin ortak değeri olan adaletin en önemli tezahürünün temel hak ve özgürlükler olduğunun altını çizen Başkan Arslan, adaletin, hak sahibine kimliğini sormayıp, onu “öteki”leştirmediğini, bir söylem değil eylem meselesi olduğunu, adaletin tecelli ettiğinin görülmesinin bir yandan devlete olan inancı diğer yandan da adalet dağıtmakla görevli yargıya yönelik güveni pekiştirdiğini vurguladı.

“Bireysel başvuru Türk hukuk sistemi için büyük kazanımdır”

Başkan Arslan, anayasal hak ve hürriyetlerin korunması alanında son 10 yılda yapılan en önemli yargı reformunun Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru yolunun kabul edilmesi olduğunu belirtti.

Anayasa Mahkemesinin bu yeni yöntemle ülkemizde temel hak ve hürriyetlerin daha iyi korunması noktasında çok önemli bir işlev gördüğünü anlatan Başkan Arslan, “Bireysel başvuru Türk hukuk sistemi için büyük kazanımdır.” dedi.

Bireysel başvurunun Anayasa Mahkemesini bireylerin günlük hayatına dokunan bir kuruma dönüştürmenin ötesinde, diğer mahkemelerle ilişkisini de farklı bir boyuta taşıdığına vurgu yapan Başkan Arslan, bireysel başvurunun yargının işleyişini ilgilendiren sorunları daha yakından gözlemleme fırsatı da verdiğine işaret etti.

“Anayasa Mahkemesine 6 yılda 208 bin başvuru”

Başkan Arslan altı yılı aşan bireysel başvuru tecrübesinden hareketle yargının artan iş yükü ve bununla bağlantılı uzun yargılama ile nitelik gibi iki temel sorunu olduğuna dikkat çekti.

Anayasa Mahkemesine 2012’den bugüne yaklaşık 208 bin başvuru yapıldığını ve bunların 167 bin kadarının sonuçlandırıldığını aktaran Arslan, bireysel başvuruda 40 bin dosyanın derdest durumda bulunduğunu ve bu rakamın Anayasa Mahkemesinin son iki yılda yıllık düzeyde aldığı başvuru sayısına eşit olduğunu vurguladı.

Bireysel başvuruyu yıllardır uygulayan Alman Anayasa Mahkemesine yapılan yılda 5-6 bin başvuruyu örnek vererek, Türkiye’deki iş yükünün boyutlarına dikkat çekti.

“Reform çalışmalarımız hız kesmeden devam ediyor.”

Başkan Arslan, bireysel başvurularda en fazla ihlalin adil yargılanma hakkı ve bununla bağlantılı uzun yargılamalara ilişkin olduğunu, bunun da toplam ihlallerin yaklaşık yüzde 62’sini oluşturduğunu söyledi.

Yargılamanın hızlandırılması yolunda yapılacak reformların büyük önem taşıdığını, Anayasa Mahkemesinin de artan iş yükü ile mücadele anlamında reform çalışmalarına hız kesmeden devam ettiğini belirten Arslan, şöyle devam etti:

“Bunların başında kısa süre önce tam olarak uygulamaya başladığımız liste usulü kabul edilemezlik kararları gelmektedir. Bu yolla, daha önce açıkça kabul edilemezlik kararı verdiğimiz konularda yapılan benzer nitelikteki başvuruları hızlı bir şekilde sistemden çıkarıyoruz. Diğer yandan, kısa süre önce yapılan kanuni değişiklikle 31 Temmuz 2018 tarihinden önce makul sürede yargılanma hakkının ihlali iddiası ile mahkeme kararlarının icra edilmemesi konusunda yapılan başvurulara 6384 sayılı Kanun’a göre kurulan Tazminat Komisyonunun bakması sağlanmıştır. Bu şekilde yaklaşık 7 bin dosyada başvuru yollarının tüketilmediği gerekçesiyle kabul edilemezlik kararı verilmiştir. Ancak bu değişikliğin geçici bir çözüm olduğunu belirtmek gerekir. Bu konuda daimi bir değişiklik yapılarak Tazminat Komisyonunun tam anlamıyla yetkili olması sağlanabilir.”

“Yargı kararlarında dil ve anlatım sorunu var”

Başkan Arslan yargının iki temel sorunundan biri olarak gördüğü nitelik konusuna da değinerek, kararlardaki dil ve anlatım bozukluklarına dikkat çekti.

Kararların çok uzun cümlelerden oluştuğunu bunun da anlaşılırlığı azalttığını kaydeden Başkan Arslan, raportörlere bu konuda şu tavsiyelerde bulunduğunu ifade etti: “Yabancı dile çevrilemeyecek bir cümleyi kurmayın. Kısa cümlelerle herkesin anlayabileceği bir dil kullanın. Kararlarımız sadece eczacıların okuyup anlayabildiği doktor reçeteleri gibi olmamalı. Mahkeme kararları elbette teknik hukuki terimler içerecektir, ancak bu durum onların herkes tarafından anlaşılabilir şekilde yazılmasına engel değildir.

Yargı kararlarının önemli bir kısmında gerekçelerin iyi ifade edilemediği için anlaşılamadığını kaydeden Arslan, adil yargılanma hakkına ilişkin ihlallerin önemli bir bölümünün gerekçeli karar hakkının ihlaline dair olduğu bilgisini verdi.

“Yargı reformu süreklilik arz eden, sabırlı, kararlı ve katılımcı bir çalışma sürecini gerekli kılıyor”

Yargıda tüm tespitlerin açık yüreklilik ve özeleştiriyle kurumsal taassup içine girilmeden yapılması gerektiğini ifade eden Başkan Arslan, toplantının amacının da bu olduğunu belirtti.

Başkan Arslan, “Son olarak belirtmek gerekir ki yargının tüm sorunlarını bugünden yarına çözmek kolay değildir. Bunu sağlayacak bir sihirli değnek de yok. Bu bağlamda yargı reformu süreklilik arz eden, sabırlı, kararlı ve katılımcı bir çalışma sürecini gerekli kılıyor.” ifadeleriyle konuşmasını tamamladı.

Anayasa Mahkemesi Başkanı Zühtü Arslan’ın toplantıda yaptığı konuşmanın metnine ulaşmak için tıklayınız.