21.11.2023

BB 63/23

Bazı Eylemlerin Terör Örgütü Üyeliği Suçu Kapsamında Delil Olarak Kabul Edilmesinin Toplantı ve Gösteri Yürüyüşü Düzenleme Hakkını İhlal Etmediği

Anayasa Mahkemesi Genel Kurulu 27/9/2023 tarihinde, Şerife Alp (B. No: 2018/25163) başvurusunda Anayasa’nın 34. maddesinde güvence altına alınan toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edilmediğine karar vermiştir.

Olaylar

Kızıltepe Belediyesinin başkanvekili olan başvurucunun terör örgütüne üye olma, terör örgütünün propagandasını yapma, 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu'na muhalefet etme suçlarından yargılandığı davada ağır ceza mahkemesi terör örgütüne yardım etme suçundan cezalandırılmasına karar vermiştir. Söz konusu kararın temyiz edilmesi üzerine Yargıtay, başvurucunun eylemlerinin bir bütün olarak terör örgütüne üye olma suçunu oluşturduğunu belirtmiş ve bozma kararı vermiştir. Bozma kararı sonrasında, ilk kararı veren ağır ceza mahkemesinin kapatılması nedeniyle dosya diğer bir ağır ceza mahkemesinde görüşülmüştür. Dosyayı devralan ağır ceza mahkemesi (mahkeme), başvurucunun örgüt adına bir suç işlemediğini belirterek beraat kararı vermiştir. Cumhuriyet savcısının beraat kararını temyiz etmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay, başvurucunun eylemlerinin terör örgütüne üye olma suçunu oluşturduğu gerekçesiyle bozma kararı vermiştir. Mahkeme, bozma kararından sonra başvurucunun terör örgütüne üye olma suçundan cezalandırılmasına hükmetmiştir. Başvurucunun temyiz ettiği bu kararı Yargıtay düzelterek onamıştır.

İddialar

Başvurucu, anayasal haklar kapsamında koruma altında olan bazı eylemlerinin terör örgütüne üye olma suçundan mahkûmiyetinde delil olarak kullanılması nedeniyle toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.

Mahkemenin Değerlendirmesi

Somut olayda başvurucunun terör örgütüne üye olup olmadığı, davranışlarının bir bütün olarak değerlendirilmesi ile anlaşılabilecektir. Başvurucunun da içinde bulunduğu gruplar; gösteriler sırasında açıkça terör örgütünün ve terör eylemlerinin propagandası niteliği taşıyan sloganlar atmış, terör eylemlerini övmüş, terör örgütünün korkutuculuk gücüne vurgu yapan, gerçekleştirdiği şiddet eylemlerini meşru gören, şiddet eylemlerine karışan terör örgütü üyelerini yücelten pankartlar taşımış veya sloganlar atmış, inandıkları ortak düşünceler çerçevesinde bir araya gelmiş, aralarındaki bağı güçlendirmek amacıyla çeşitli eylemlerde ve aktivitelerde bulunmuştur.

Başvurucu, tehlikeli bir terör örgütü olan PKK'nın savunulduğu ve bu örgütün şiddet eylemlerinin desteklendiği eylemlere bir yıldan kısa bir süre içinde -derece mahkemelerinin tespitine göre- en az yirmi bir kez katılmıştır. Başvurucunun o sırada belediye başkanvekili olması söz konusu eylemlere destek vermesini otomatik olarak meşrulaştırmaz. Aksine başvurucunun belediye başkanvekili sıfatını da kullanarak tamamı terör örgütünün katılma veya sahip çıkma çağrıları ile düzenlenen toplantılara çok sayıda kişinin katılmasını kolaylaştırdığı, örgütün çağrılarının varlığı nedeniyle bir bütün olarak eylemlerinin şiddetin geçerli ve etkili bir yöntem olduğu görüşünün toplum içinde yayılmasını, terör eylemlerine neden olan fikir ve kanaatlerin kökleşmesini sağlamak amacını taşıdığı değerlendirilmiştir. Öte yandan başvurucunun bu amaca ulaşmak için belirli bir çaba ve zaman harcadığı da eylemlerin yoğunluğundan anlaşılmıştır. Bu itibarla başvurucunun terör örgütünün ve terör eylemlerinin açıkça savunulduğu ve desteklendiği toplantılarda tesadüfen bulunan biri olmadığı kanaatine varılmıştır.

Dolayısıyla somut olayın şartlarında ilk derece mahkemesinin başvurucuyu suç oluşturmadığı ve anayasal hakların kullanımından ibaret olduğu ileri sürülen eylemleri nedeniyle mahkûm ettiğine yönelik iddiaları kabul etmek mümkün değildir. İlk derece mahkemesi, başvurucunun şikâyete konu eylemlerinin delil olarak kullanılmasının toplumsal bir ihtiyacı karşıladığını ilgili ve yeterli bir gerekçe ile göstermiş; başvurucunun eylemlerinin onun PKK terör örgütünün hiyerarşik yapılanmasına kendi isteğiyle ve bilerek dâhil olduğuna dair bilgileri doğrular ve tamamlar nitelikte olduğunu ikna edici biçimde ortaya koymuştur.

Öte yandan terör suçlarının birey, toplum ve devlet üzerindeki vahim sonuçları düşünüldüğünde hükmedilen cezanın toplumun terörsüz bir ortamda yaşama hakkı ile başvurucunun toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı arasında kurulması zorunlu olan adil dengeyi sağlamaya hizmet ettiği, bu sebeple de orantısız olmadığı değerlendirilmiştir. Sonuç olarak başvurucunun toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına yapılan müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine aykırı bir müdahale olarak değerlendirilemeyeceği kanaatine varılmıştır.

Anayasa Mahkemesi açıklanan gerekçelerle toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edilmediğine karar vermiştir.

Bu basın duyurusu Genel Sekreterlik tarafından kamuoyunu bilgilendirme amacıyla hazırlanmış olup bağlayıcı değildir.