8.11.2017

BB 32/17

Hükümlünün Müşahede Odasında Elleri ve Ayakları Kelepçeli Olarak Uzun Süre Tutulması Nedeniyle Kötü Muamele Yasağının İhlal Edildiğine İlişkin Kararın Basın Duyurusu

Anayasa Mahkemesi İkinci Bölümü 21/9/2017 tarihinde Cihan Koçak (B. No: 2014/ 12302) bireysel başvurusunda, Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan kötü muamele yasağının ihlal edildiğine karar vermiştir.

Olaylar

Yaralama suçundan verilen kesinleşmiş cezası ceza infaz kurumunda infaz edilmekte olan başvurucu, 25/2/2014 tarihinde hastaneye sevk talebini reddetmesi nedeniyle kurum doktoruna hakaret emiş ve yumrukla saldırmış, ertesi gün de sayım için koğuşa giden infaz koruma memurları ile tartışmış ve olaya ilişkin tutanağa göre infaz koruma memurlarına elindeki dilekçeleri fırlatıp sonrasında hakaret etmiştir. Bunun üzerine taşkınlık çıkarmasından endişelenilen başvurucu, kelepçe takıldıktan sonra müşahede odasına konulmuştur.

Başvurucu sonraki gün Cumhuriyet başsavcılığına verdiği dilekçeyle infaz koruma memurlarının kendisine saldırarak hakaret ettiklerini, elleri ve ayakları kelepçelenerek müşahede odasına konulduğunu, el ve ayaklarının morararak şiştiğini belirterek şikâyetçi olmuştur.

Dilekçe üzerine başlatılan soruşturma kapsamında Cumhuriyet başsavcılığı tarafından ceza infaz kurumu idaresine yazılan yazıyla; 4/3/2014 tarihinde başvurucunun hastaneye sevk edilerek hakkında adli raporunun aldırılması, olaya karışan infaz koruma memurlarının kimliklerinin tespit edilmesi, teşhise elverişli fotoğrafların gönderilmesi ve 24/2/2014 tarihinde başvurucunun revire çıkarılıp çıkarılmadığının bildirilmesi istenmiştir.

Ceza infaz kurumu idaresi, başvurucuya teşhis yaptırmak suretiyle ilgili infaz koruma memurlarını tespit etmiş ve bunların kimlik bilgileri ile fotoğraflarını iki gün sonra Cumhuriyet başsavcılığına göndermiştir.

Başvurucunun 12/3/2014 tarihinde beyanı alınmış ve 14/3/2014 tarihinde başvuru hakkında adli muayene raporu düzenlenmiştir. Anılan raporda başvurucunun sağ ve sol el bilek ulnar ve radial lateralde, sağ ayak bilek anteriorda ve sol cruris distal lateralde ciltte hafif kabuk bağlamış cilt sıyrıkları tespit edilmiştir.

Yine 14/3/2014 tarihinde infaz koruma memurlarının ifadesi alınmış, ayrıca olaya ilişkin kamera görüntüleri getirtilmiştir. Kamera kayıtlarına ilişkin çözümleme tutanaklarında, başvurucunun sabah 08.02'de elleri ve ayakları kelepçeli şekilde müşahede odasına konulduğu ve odada bu şekilde yattığı belirtilmiştir. Saat 13.43'te müşahede odasına giren infaz koruma memurlarının başvurucunun ayaklarındaki kelepçeleri çıkarttıkları ancak ellerindeki kelepçelerin açılamaması nedeniyle başvurucunun iki saate yakın bir süre daha elleri kelepçeli şekilde müşahede odasında kaldığı, ardından başvurucunun kelepçesiz şekilde müşahede odasından çıkarıldığı tespit edilmiştir. Kamera kaydı çözümlemelerinde, başvurucunun darbedildiğine ilişkin bir görüntünün olmadığı ifade edilmiştir. Anılan kamera görüntüleri Anayasa Mahkemesi tarafından da izlenmiştir. İnfaz koruma memurlarının koğuş içerisindeki görüntülerini içeren herhangi bir kamera kaydı bulunmamaktadır. Bununla birlikte sayım anını kayıt altına alan koridor kamera görüntülerinden başvurucunun odasına öncelikle sayım için girildiği, sonrasında infaz koruma memurlarının koğuştan çıkıp kapıyı kilitleyerek diğer infaz koruma memurları ile tekrar koğuşa geldikleri belirlenmiştir. Görüntülerden koğuşa giren infaz koruma memurlarının başvurucuyu elleri ve ayakları kelepçeli olarak müşahede odasına götürdükleri anlaşılmaktadır. Kamera kayıtlarına göre başvurucu yaklaşık altı saat süreyle elleri arkadan ve ayakları kelepçeli olarak müşahede odasında tutulmuştur.

Cumhuriyet başsavcılığı 2/4/2014 tarihinde başvurucunun iddiası dışında somut delil elde edilemediği gerekçeyle kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmiştir. Başvurucunun anılan karara karşı yaptığı itiraz ise ağır ceza mahkemesi tarafından reddedilmiştir.

İddialar

Başvurucu; ayağa kalkmadığı gerekçesiyle sayım için odasına gelen infaz koruma memurlarının kendisine saldırdıklarını, ellerini ve ayaklarını kelepçeleyerek kendisini darbettiklerini, etkisiz bir soruşturma sonucunda kovuşturmaya yer olmadığı kararı verildiğini belirterek işkence ve kötü muamele yasağının ihlal edildiğini ileri sürmüş ve tazminat talebinde bulunmuştur.

Mahkemenin değerlendirmesi

Anayasa Mahkemesi bu iddialar kapsamında özetle aşağıdaki değerlendirmeleri yapmıştır:

Zor Kullanmaya İlişkin İddialar Yönünden

İnfaz koruma memurlarının zor kullanmasını gerektirecek bir durum olup olmadığı net olarak ortaya konulamasa bile başvurucunun saldırganlık açısından risk düzeyi, infaz koruma memurlarının kamera görüntülerindeki tutumu ve başvurucuyla ilgili doktor raporunda sadece kelepçe takılan yerlerde cilt sıyrıklarının tespit edilmesi hususları dikkate alındığında somut olayda zor kullanmanın gereksiz ve orantısız bir müdahale olduğu söylenemez.

Sonuç olarak başvurucuya yapılan müdahale ile Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının maddi boyutunun bu şikâyet yönünden ihlal edilmediği sonucuna varılmıştır.

Yukarıdaki tespitler gözönünde bulundurularak zor kullanma yönünden başvurucunun Anayasa’nın 17. maddesinin usul boyutunun ihlaline ilişkin iddiaları ayrıca değerlendirilmemiştir.

Müşahede Odasına Alınma ve Sonrasına İlişkin İddialar Yönünden

Maddi Boyut

Anayasa’nın 17. maddesi, cezaevinde tutulan bir hükümlü veya tutuklunun içinde bulunduğu şartların insan onuruna yakışır bir şekilde olmasını da koruma altına almaktadır. İnfazın yönteminin ve infaz sürecindeki davranışların, mahkûmları, özgürlükten mahrum kalmanın doğal sonucu olan kaçınılmaz elem seviyesinden daha fazla sıkıntılı veya eziyetli bir duruma sokmaması gerekir. Bu bağlamda ceza infaz kurumlarındaki tutulma koşulları bağlamında ileri sürülen kötü muamele iddiaları incelenirken alınan önlemlerin şiddeti ve amacı ile bireyler için doğurduğu sonuçları birlikte değerlendirilmelidir.

Somut olayda başvurucu, saldırgan hareketlerde bulunduğundan bahisle infaz koruma memurlarına, kendisine ve odaya zarar vermesini engellemek, genel olarak ceza infaz kurumunda disiplin ve düzeni korumak amacıyla kontrol altına alınmış; elleri ve ayakları kelepçeli şekilde müşahede odasına götürülmüştür. Dolayısıyla geçici bir tedbir olarak değerlendirilen bu uygulama tek başına kötü muamele olarak kabul edilemez.

Öte yandan başvurucunun yaklaşık altı saat süreyle elleri ve ayakları kelepçeli olarak müşahede odasında tutulmasının kötü muamele teşkil edip etmediği de değerlendirilmelidir. “Süngerli oda” olarak da tabir edilen müşahede odasının özelliği duvarlarının tamamen süngerle kaplı olması, hükümlü ve tutukluların kendilerine zarar vermesini engelleyecek şekilde dizayn edilmesidir. Somut olayda infaz koruma memurlarına, kendisine ve odasına zarar vermesinin engellenmesi amacıyla başvurucu anılan odaya konulmuştur. Bu tedbirin tek başına kötü muamele olarak nitelendirilmesi mümkün değil ise de başvurucunun bu odada yaklaşık altı saat ayaklarından ve elleri arkadan bağlı bir şekilde tutulmasının makul bir gerekçesinin ve bunu kesinlikle zorunlu kılan bir nedenin olması gerekir. Kendisine ve başkasına zarar verme imkânı olmayan süngerli odada kelepçeli bir şekilde tutulması başvurucunun bedensel cezaya maruz bırakıldığı algısı yaratmaktadır. Başvurucunun ellerindeki kelepçenin çıkarılamaması ve yaklaşık iki saat elleri arkadan kelepçeli olarak bekletilmesi de bu algıyı kuvvetlendirmektedir. Saldırganlığa devam ettiğinin kabulü hâlinde dahi kamera kayıtlarından, başvurucunun sakinleşip sakinleşmediğinin düzenli olarak kontrol edildiğine dair bir bulguya rastlanmamıştır.

Sonuç olarak sağlık raporunda tespit edilen yaralanmalar ve eylemin niteliği dikkate alındığında, başvurucunun müşahede odasında yaklaşık altı saat ayaklarından ve elleri arkasından kelepçeli olarak tutulması “eziyet” olarak nitelendirilmiş ve Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan kötü muamele yasağının maddi boyutu bakımından ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.

Usul Boyutu

Kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkı kapsamında devletin sahip olduğu pozitif yükümlülüğünün bir de usul boyutu bulunmaktadır. Bu usul yükümlülüğü çerçevesinde devlet, her türlü fiziksel ve ruhsal saldırı olayının sorumlularının belirlenmesini ve gerekiyorsa cezalandırılmasını sağlayabilecek etkili resmî bir soruşturma yürütmek durumundadır. Bu tarz bir soruşturmanın temel amacı, söz konusu saldırıları önleyen hukukun etkin bir şekilde uygulanmasını güvenceye almak ve kamu görevlilerinin ya da kurumlarının karıştığı olaylarda bunların sorumlulukları altında meydana gelen olaylar için hesap vermelerini sağlamaktır.

Öncelikle belirtilmesi gereken husus, insan hakları ihlalleri ile ilgili iddialarda soruşturma yükümlülüğünün mutlaka iddiayı kabul etme anlamına gelmediğidir. Bununla birlikte iddiaların ciddiye alınması ve adil bir sonucu garanti eden bir usulle soruşturma yapılması kötü muamele yasağının usul zorunluluğunu oluşturmaktadır. Bu bağlamda kötü muamele iddiasına yönelik soruşturmalarda en temel husus, mağdur beyanlarının alınması ve doktor muayenesinin geciktirilmeden ayrıntılı olarak yapılmasıdır. Zira doktor raporu iddia edilen muamelenin olup olmadığı, olmuşsa boyutlarının tespiti açısından olmazsa olmaz bir delil niteliğindedir.

Başvuru konusu olayda başvurucu müşahede odasından çıkarıldıktan on yedi gün sonra doktor muayenesine götürülmüştür. Yapılan soruşturmada müşahede odasından çıkarıldıktan sonra başvurucuya doktor muayenesi yapılmaması araştırılmamıştır. Nitekim olaydan on yedi gün sonrasında dahi sıyrıkların bulunduğu gözetildiğinde başvurucunun müşahede odasından çıktıktan sonra şikâyet dilekçesi vermesine rağmen doktor muayenesine götürülmemesinin değerlendirilmesi gerekir. Bunun yanında soruşturmada başvurucunun yaklaşık altı saat kadar ayaklarından ve elleri arkadan kelepçeli olarak süngerli odada tutulması şeklindeki uygulamanın başvurucuyu cezalandırmak amacıyla yapılıp yapılmadığı da değerlendirilmemiştir. Dolayısıyla başvurucunun iddiaları açısından kelepçeli bir şekilde müşahede odasında tutulmasının nedenleri araştırılmamıştır.

Sonuç olarak Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan kötü muamele yasağının usul boyutu bakımından ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.

Bu basın duyurusu Genel Sekreterlik tarafından kamuoyunu bilgilendirme amacıyla hazırlanmış olup bağlayıcı değildir.