3.4.2019

BB 23/19

Sahte ve Üretilmiş Kanıtlara Dayanılarak Gerçek Dışı Haber Yapılması Nedeniyle Şeref ve İtibar Hakkının İhlal Edilmesi

Anayasa Mahkemesi Genel Kurulu 27/2/2019 tarihinde, Çetin Doğan (B. No: 2014/3494) başvurusunda Anayasa'nın 17. maddesinde güvence altına alınan şeref ve itibar hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir.

Olaylar

Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) 1. Ordu Komutanlığından orgeneral rütbesi ile emekli olan başvurucu hakkında bir gazetede farklı günlerde birtakım haberler yayımlanmıştır. Haberlerin içeriğinde genel olarak TSK’nın bazı mensupları tarafından “Balyoz” isimli bir darbe planı yapıldığı öne sürülmüş ve başvurucunun da ismi bu haberlerde geçmiştir.

Başvurucu, gerçek dışı suçlamalar içeren söz konusu yayınlar ile başta kendisi olmak üzere birçok emekli ve muvazzaf askerin toplum önünde küçük düşmelerinin amaçlandığı ve kişilik haklarına saldırıda bulunulduğu iddiasıyla gazete ve gazete yetkilileri aleyhine tazminat davası açmış, Asliye Hukuk Mahkemesi davayı reddetmiştir.

Başvurucunun temyiz talebini değerlendiren Yargıtay kararı onamış, karar düzeltme istemi de kabul edilmemiştir.

İddialar

Başvurucu; kesin olmayan bilgilere, sahte ve üretilmiş kanıtlara dayanılarak kendisi ve TSK hakkında gerçek dışı haberler yapıldığını belirterek, şeref ve itibar hakkının ihlal edildiğini öne sürmüştür.

Mahkemenin Değerlendirmesi

Devletin bireyin manevi varlığının bir parçası olan kişisel şeref ve itibarına üçüncü kişilerin saldırılarını önlemek şeklinde pozitif yükümlülüğü bulunmaktadır.

Somut olayda basının gazetecilik etik ve ilkelerine uygun olarak iyi niyetle topluma doğru ve güvenilir bilgi sağlama ödev ve sorumluluğunu yerine getirip getirmediği değerlendirilmiş, bu bağlamda gazetenin ileri sürdüğü olgusal iddiaların doğruluğu konusunda yeterli araştırmayı yapıp yapmadığı denetlenmiştir.

Başvuru konusu haberlerde, TSK içindeki bir grup tarafından hazırlandığı iddia edilen darbe planının lideri ve baş sorumlusu olarak başvurucu gösterilmiştir. Bunun yanında, şikâyet edilen haberlerin tamamında haber kaynağının doğruluğuna ilişkin olarak gazetenin hiçbir şüphesi bulunmadığı algısı yaratılmasını sağlayacak derecede kesin bir dil kullanıldığı görülmüştür.

Başvuru konusu haberleri yapan gazeteci, haberlerin kaynağı olan belgelerin kendisine o dönemde orduda görevli olan bir subay tarafından verildiğini belirtmiştir. Haber kaynaklarının gizliliği ilkesi uyarınca gazeteciyi, belgeleri kendisine veren şahsın kimliğini açıklamaya zorlayacak bir şekilde denetleme yapmak mümkün değildir. Fakat haberinin kaynağını açıklayıp açıklamama konusunda serbesti sahibi olan gazetecinin tercihini açıklamamaktan yana kullanması hâlinde ileri sürdüğü olgusal isnatların doğruluğunu araştırma konusundaki sorumluluğu ağırlaşır.

Somut olayda gazeteci, haberlerin kaynağı konusunda dikkate alınabilecek bir açıklama yapmadığından değerlendirme, söz konusu belgeler incelenerek yapılmıştır.

Başvuru konusu haberlerin kaynağı olduğu iddia edilen belgelerin tamamının dijital deliller olduğu anlaşılmıştır. Söz konusu belgeler arasında haberi yapan gazeteci tarafından iddia edildiği üzere başvurucunun imzasının olduğu bir belge bulunmadığı gibi ıslak ya da elektronik imzalı hiçbir belgenin de var olmadığı görülmüştür. Yine başvurucunun iddia ettiği gibi haberlerin dayanağı olarak gösterilen dijital belgelerin birçok zaman-mekân çelişkisi içermesi de dikkate alınarak bir kısmının sahte olduğu kesin olarak belirlenmiş, bir kısmının sahteliği konusunda ise şüphe oluştuğu belirtilmiştir.

Bununla birlikte başvuru konusu davaya bakan ilk derece mahkemesi, haberlerin kaynağı olan belgelerin niteliği ve delil değerine ilişkin olarak başvurucu tarafından ileri sürülen hiçbir itirazı karşılamamış ve başvurucunun iddiaları ile ilgili hiçbir değerlendirmede bulunmamıştır.

İlk derece mahkemesi yalnızca haberler üzerine bir ceza soruşturması başlatılmasını da göz önüne alarak haberlerin görünür gerçeğe uygun olduğunu ifade etmiştir. Oysa haberlerin yayımlanmaya başladığı dönemde söz konusu gazetecinin birtakım belgeler ele geçirmesi ve bunları haber yapmış olması dışında bir görünür gerçeklik bulunmamaktadır. Üstelik bu belgelerin 2003 yılında planlandığı iddia edilen bir darbe hazırlığına ilişkin olduğu göz önüne alındığında haberin güncel değeri nedeniyle gazetecinin olgusal isnatlara ilişkin araştırma yükümlülüğünü ikinci plana atmasını mazur gösterebilecek bir durumun da bulunmadığı anlaşılmıştır.

Sonuç olarak ilk derece mahkemesinin başvuru konusu haberlerin görünür gerçeğe uygun olduğuna ilişkin gerekçesi, başvurucunun şeref ve itibar hakkı yönünden ilgili ve yeterli bir gerekçe olarak nitelendirilemez. Bu nedenle devletin başvurucunun şeref ve itibar hakkı bağlamındaki pozitif yükümlülüklerini yerine getirmediği değerlendirilmiştir.

Anayasa Mahkemesi açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan şeref ve itibar hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir.

Bu basın duyurusu Genel Sekreterlik tarafından kamuoyunu bilgilendirme amacıyla hazırlanmış olup bağlayıcı değildir.