BASIN DUYURUSU

1.10.2021

BB 74/21

Şeref ve İtibarın Korunması Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddianın Kabul Edilemez Olduğu

Anayasa Mahkemesi İkinci Bölümü 29/6/2021 tarihinde, Cafer Seçer (B. No: 2018/30939) başvurusunda, şeref ve itibarın korunması hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar vermiştir.

Olaylar

Başvurucunun SGK'da daire başkanlığı görevine atanması ulusal basında geniş yer bulmuş ve tartışmalara konu olmuştur. Özellikle başvurucunun genel başkan yardımcılığını yürüttüğü Sendikanın Başkanı ile anılan Sendikanın bağlı olduğu Konfederasyonun Genel Başkanının atamanın yapıldığı tarihte iktidarda olan siyasi parti hakkında sarf ettiği sözler hatırlatılarak söz konusu atama eleştirilmiştir. O dönemde bir kısım medya organı tarafından bu kişiler hakkında, iktidar partisine karşı sarf ettikleri sözler nedeniyle o tarihlerde kamuoyunda devlet içinde gizli bir şekilde örgütlendikleri düşünülen ve Paralel Devlet Yapılanması olarak isimlendirilen yapı ile yakın ilişki içinde olduklarına dair iddialarda bulunulmuştur.

İki ulusal gazetede başvurucunun bahse konu kişilerle aynı Sendikada birlikte çalışmış olmaları vurgulanarak benzer şekilde söz konusu atamayı eleştiren haberler yapılmıştır. Başvurucu, anılan haberlerde geçen ifadeler nedeniyle kişilik haklarına saldırıda bulunulduğu iddiasıyla gazeteler aleyhine ayrı ayrı manevi tazminat davaları açmıştır. Başvurucunun manevi tazminat talepleri mahkemelerce reddedilmiş ve mahkeme kararları Yargıtay tarafından onanmıştır.

İddialar

Başvurucu, iki ayrı ulusal gazetede yayımlanan haberlerde geçen ifadeler nedeniyle şeref ve itibarın korunması hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

Mahkemenin Değerlendirmesi

Gazetelerde yer alan ifadelerle başvurucunun hedef alınmak suretiyle doğrudan paralel yapının bir üyesi olarak suçlandığının kabul edilmesi anılan ifadelere haber içeriğinde kastedilenin ötesinde bir anlam yüklemek olacaktır. Gazetelerin kamuoyunun dikkatini çekmek için kullandığı "paralel atama" manşeti başvurucuyu paralelci olarak yaftalamak amacı taşımamaktadır. Manşetin amacının gazetelerin o dönemde paralelci olarak nitelendirdiği ve Hükûmetin mücadele içinde olduğu kişilerle başvurucunun yakınlığına dikkat çekmek olduğu anlaşılmaktadır. Ayrıca gazeteler, endişelerini dile getirmek için kullandıkları ihtilaflı ifadeyi yeterli somut unsurlarla desteklemiştir.

Başvurucunun anılan göreve atanmasının liyakat ilkesine ve mutat atama usulüne uygun olmadığı iddia edilmiş, bir sistem eleştirisinde bulunulmuştur. Bu nedenle kamusal bir tartışma başlatma potansiyeli taşıyan şikâyet konusu ifadelerin kullanıldıkları bağlam da dikkate alındığında hakaret ya da sebepsiz bir kişisel saldırı için değil eleştiri amacıyla söylendiği kanaatine ulaşılmıştır.

Anayasa Mahkemesi, kamusal yetki kullanan görevlilerin işlevleri nedeniyle daha fazla eleştiriye katlanmak durumunda olduklarını ve bunlara yönelik eleştirinin sınırlarının çok daha geniş olduğunu her zaman vurgulamıştır. Bu açıdan kamu görevlisi olan başvurucunun görevi sebebiyle yöneltilen eleştirilere daha fazla tolerans göstermesi gerekir.

Kullanılan dil ve üslubun muhatabı açısından rahatsız edici olduğu açıktır. Ancak Anayasa Mahkemesinin pek çok kararında benimsediği gibi demokratik bir toplumun zorunlu temellerinden olan, toplumun ilerlemesi ve bireyin özgüveni için gerekli temel şartlardan birini teşkil eden ifade özgürlüğü; sadece kabul gören veya zararsız yahut kayıtsızlık içeren bilgiler ya da fikirler için değil aynı zamanda kırıcı, şok edici veya rahatsız edici olanlar için de geçerlidir. Anayasa Mahkemesi yine pek çok kararında ifade özgürlüğünün bir dereceye kadar abartıya hatta kışkırtmaya izin verecek şekilde geniş yorumlanması gerektiğini kabul etmiştir.

Somut olayda mahkemeler, davalıların ifade ve basın özgürlükleri ile başvurucunun şeref ve itibarın korunması hakkı arasında bir denge kurma işlemi yapmıştır. İlk derece mahkemeleri; yapılan haberlerin eleştiri mahiyetinde olduğu, olgusal temelinin bulunduğu, hakaret içermediği ve basın özgürlüğü kapsamında değerlendirilmesi gerektiği sonucuna varmıştır. Dolayısıyla devletin başvurucunun şeref ve itibarın korunması hakkı bağlamındaki pozitif yükümlülüklerine aykırı davranmadığı değerlendirilmiştir.

Anayasa Mahkemesi açıklanan gerekçelerle şeref ve itibarın korunması hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar vermiştir.  

Bu basın duyurusu Genel Sekreterlik tarafından kamuoyunu bilgilendirme amacıyla hazırlanmış olup bağlayıcı değildir.