2.8.2018

BB 41/18

Siyasi Parti Liderinin Dile Getirdiği İddialardan Dolayı Tazminat Ödemeye Mahkûm Edilmesinin İfade Özgürlüğünü İhlal Etmesi

Anayasa Mahkemesi İkinci Bölümü 18/7/2018 tarihinde, Kemal Kılıçdaroğlu (3) (B. No: 2015/1220) başvurusunda Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine ve başvurucuya tazminat ödenmesine karar vermiştir.

Olaylar

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı olan başvurucu, bazı belediye çalışanlarının rüşvet aldıklarına yönelik iddialarda bulunan bir şahsın ifadelerine dayanarak Kayseri Büyükşehir Belediyesiyle ilgili iddialarını kamuoyuyla paylaşmıştır.

Bu iddialara karşı, olayların yaşandığı tarihteki Belediye Başkanı da dâhil olmak üzere bazı kişiler tarafından manevi tazminat talebiyle kırk civarında dava açılmıştır.

Somut başvuruyu ilgilendiren -Belediye Basın Yayın Müşaviri, Ulaşım Daire Başkanı, iki genel sekreter yardımcısı, Özel Kalem görevlisi ve iki belediye çalışanınca açılan- yedi davada Asliye Hukuk Mahkemeleri, başvurucunun belirtilen yedi farklı kişiye toplam 25 bin 500 TL tazminat ödemesine hükmetmiş, bu kararlar Yargıtayca onanmıştır.

İddialar

Başvurucu, konuşmalarda davacıların ismini zikretmediğini ve davacıların şahsına saldırı teşkil edecek hiçbir beyanda bulunmadığını belirterek ifade özgürlüğünün ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

Mahkemenin Değerlendirmesi

Anayasa’nın 26. maddesi, ifade özgürlüğünü güvence altına almaktadır. 

Çoğunluğa muhalif olanlar da dâhil olmak üzere düşüncelerin her türlü araçla açıklanması, açıklanan düşünceye paydaş sağlanması, düşünceyi gerçekleştirme ve bu konuda başkalarını ikna etme çabaları ve bu çabaların hoşgörüyle karşılanması çoğulcu demokratik düzenin gereklerindendir.

İfade özgürlüğü üzerindeki sınırlamanın demokratik bir toplumda zorlayıcı bir toplumsal ihtiyacın karşılanması amacına yönelik ve istisnai nitelikte olması gerekir.

Kamu görevlilerinin gördükleri işlev nedeniyle kendilerine yönelik eleştirilere diğer vatandaşlara göre daha fazla hoşgörü göstermeleri gerekir.

Somut olayda, başvurucunun iddia ettiği konular kamusal çıkarlarla ilgilidir. Kamusal hizmetler sunan bir belediyenin görevlilerinin adının karıştığı soruşturmaların bir siyasi parti lideri olan başvurucunun sıkı ve yakın denetimi altında olması tabiidir.

Derece mahkemeleri, başvurucunun kullandığı sert sözlerin hedefinin davacılar olduğu sonucuna başvurucunun konuşmalarını değil konuşmada sözü edilen soruşturma dosyasını esas alarak ulaşmıştır.

Başvurucu, konuşmalarında davacıların kimliklerini açıklamamıştır. Doğrudan hedef almadığı halde dolaylı bağlantılarla davacıların kimliklerinin ortaya çıktığı veya çıkma tehlikesinin bulunduğunun kabul edilmesi aşırı bir yorum olarak değerlendirilmiştir. Aksinin kabulü kamusal konuşmaları imkânsız hale getirecektir.   

Başvurucunun konuşmalarında kullandığı bazı ifadelerin incitici ve rahatsız edici olduğu açıktır. Ancak siyaset adamlarının kullandıkları bazı sözler açıkça polemik çıkarmaya, şiddetli tepkiler yaratmaya ve taraftarlarını konsolide etmeye yönelik siyaset üsluplarının bir parçası olarak kabul edilebilir.

Derece mahkemeleri tarafından, olgusal bir temele sahip olmadığı takdirde aşırı olarak nitelendirilebilecek ifadeler, olayın koşulları gözetilmeksizin değerlendirme konusu yapılmıştır. Mahkemeler, başvuruya konu sözleri kaba olarak nitelendirmiştir. Buna karşılık mahkemeler, bu sözlerle konuşmadaki diğer açıklamalar arasındaki bağlantıları gözardı etmiş, bunların başvurucunun yorum ve değerlendirmelerinde kullanılmasının gerekli olup olmadığını tartışmamıştır.

Başvurucunun ifadelerinin negatif bir anlam içermesi temel olarak seçmenlerinin menfaatlerini savunduğu ve kamusal yararı yüksek bir meseleyi ele aldığı olgusunu ortadan kaldırmamaktadır. Bu sebeplerle başvurucunun ifade özgürlüğüne yapılan müdahalenin toplumsal bir ihtiyacı karşıladığının ikna edici bir şekilde, ilgili ve yeterli bir gerekçe ile ortaya konulamadığı sonucuna ulaşılmıştır.  

Bilhassa siyasetçilerin ifade özgürlüğüne yönelik herhangi bir müdahalenin bu özgürlüğün kullanımı üzerinde caydırıcı etki oluşturabileceği gerçeği gözetildiğinde bazı davacılara önemsiz miktarlarda tazminata hükmedilmiş olması başvurucunun ifade özgürlüğüne yönelik müdahaleyi haklı gösteremez.

Başvurucunun ifade özgürlüğüne yapılan müdahalenin zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılamadığı ve orantılı da olmadığı; bu sebeplerle de demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olmadığı sonucuna ulaşılmıştır.

Bu durumda ifade özgürlüğünün ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Derece mahkemelerince yapılması gereken iş, öncelikle ihlale yol açan mahkeme kararının ortadan kaldırılması ve nihayet ihlal sonucuna uygun yeni bir karar verilmesinden ibarettir.

İhlalin bütün sonuçlarıyla ortadan kaldırılabilmesi için ihlal tespitiyle ve yeniden yargılama suretiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvurucuya manevi tazminat da ödenmesi gerekmektedir.

Anayasa Mahkemesi açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine ve başvurucuya net 20 bin TL manevi tazminat ödenmesine karar vermiştir.

Bu basın duyurusu Genel Sekreterlik tarafından kamuoyunu bilgilendirme amacıyla hazırlanmış olup bağlayıcı değildir.