31.7.2018

BB 34/18

Tutuklamanın Hukuki Olmadığı İddiası ile KHK’yla Hava Harp Okulundan İlişiğin Kesilmesinin Eğitim Hakkını İhlali İddiasının Açıkça Dayanaktan Yoksun Olması Nedeniyle Kabul Edilemez Olduğu

Anayasa Mahkemesi Birinci Bölümü 28/6/2018 tarihinde, Melih Sivas (B. No: 2016/15634) başvurusunda kişi hürriyeti ve güvenliği ile eğitim hakkının ihlal edildiği iddiasının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar vermiştir.

Olaylar

15 Temmuz darbe teşebbüsünden sonra başvurucu hakkında Fetullahçı Terör Örgütü ve/veya Paralel Devlet Yapılanmasının (FETÖ/PDY) Hava Harp Okulu askerî öğrencileri içindeki örgütlenmesine yönelik ve ayrıca darbe teşebbüsüne silahlı olarak katılıp destek verdiği iddiası çerçevesinde Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen bir soruşturma kapsamında Sulh Ceza Hâkimliğinin kararıyla tutuklama tedbiri uygulanmıştır.

Başvurucu, tutuklama kararına itirazı Hâkimlikçe reddedilmesi üzerine bireysel başvuruda bulunmuştur. Sonraki süreçte Başsavcılık tarafından tanzim edilen iddianamenin Ağır Ceza Mahkemesinde kabulüyle kamu davası açılmıştır.

Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuruyu incelediği süreçte Ağır Ceza Mahkemesinde görülen davada başvurucu cebir ve şiddet kullanarak Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın öngördüğü düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etmek ve kasten öldürme suçlarından müebbet hapisle cezalandırılmıştır. Yargılama, istinaf incelemesi aşamasında olup henüz sonuçlanmamıştır. 

Öte yandan OHAL KHK’sıyla harp okullarının idari teşkilatlanmasında değişikliğe gidilmesi ve bu düzenlemenin daha sonra kanunlaşmasıyla mevzuat değişikliği kapsamında başvurucunun Hava Harp Okuluyla ilişiği kesilmiştir.

İddialar

Başvurucu; tutuklamanın hukuki olmaması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının, KHK ile Hava Harp Okulundan ilişiğinin kesilmesi nedeniyle de eğitim hakkının ihlal edildiğini öne sürmüştür.

Mahkemenin Değerlendirmesi

1. Kişi Hürriyeti ve Güvenliği Hakkının İhlal Edildiği İddiası Yönünden

Soruşturma belgeleri incelendiğinde Hava Harp Okulu öğrencisi olan başvurucunun tutuklanması kararı alınırken darbe teşebbüsüne silahlı ve tam teçhizatlı olarak katılıp darbecilere destek vermesi, polis ve sivil halkla silahlı çatışmaya girmesi, çatışma sonucunda birçok sivil ve polis memurunun hayatını kaybetmesi ve yaralanması olgularına dayanıldığı görülmektedir. Bu olgular iddianamede kamera kayıtları, balistik raporları ve diğer maddi delillerle desteklenmiştir.

FETÖ/PDY ile bağlantılı suçlara ilişkin soruşturmalarda, delillerin sağlıklı bir şekilde toplanabilmesi ve soruşturmaların güvenlik içinde yürütülebilmesi için tutuklama dışındaki koruma tedbirlerinin yetersiz kalması söz konusu olabilir. Yine FETÖ/PDY ile bağlantılı kişilerin kaçma imkânı ve bu dönemde delillere etki edilmesi ihtimali normal zamanda işlenen suçlara göre çok daha fazladır.

Başvurucuya isnat edilen Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetini, anayasal düzeni, TBMM’yi ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs etme suçları Türk hukuk sistemi içinde en ağır cezai yaptırımlardan olup kaçma şüphesine işaret eden durumlardandır. Sulh Ceza Hâkimliğinin tutuklama karar vermesi, başvurucunun delileri yok etme, gizleme, değiştirme, kaçma ihtimali gibi makul nedenlere dayanmıştır.

Tutuklama kararının verildiği andaki genel şartlar ve olayın özel koşulları ile Sulh Ceza Hâkimliği kararının içeriği birlikte değerlendirildiğinde, başvurucu yönünden dayanılan tutuklama nedenlerinin olgusal temelleri oluşmuştur. Olayın yukarda da belirtilen tüm özellikleri dikkate alındığında tutuklama kararının ölçülü olduğu değerlendirilmiştir. Tutuklamanın hukuki olmadığı iddiasına ilişkin bir ihlalin bulunmadığı açıktır.

Anayasa Mahkemesi açıklanan gerekçelerle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar vermiştir.

2. Eğitim Hakkının İhlal Edildiği İddiası Yönünden

Başvurucunun şikâyetlerinin temelinde OHAL KHK'sı ile yapılan işlemler bulunmaktadır. Anayasa Mahkemesi, ilgili OHAL KHK'sının yasalaştığını göz önünde bulundurarak bu konuda daha ileri bir inceleme yapmaya gerek görmemiştir.

Somut olayda, başvurucunun Hava Harp Okulundan ilişiğinin kesilmesi nedeniyle buradaki eğitimine devam edememesi ile ilgili şikâyeti eğitim hakkı kapsamında incelenmiştir.

Harp okulları Türk Silahlı Kuvvetlerinin idari yönetiminde eğitim faaliyeti yürütüyorken 15 Temmuz darbe girişiminden sonra yapılan yasal değişiklikle yeni kurulan Millî Savunma Üniversitesine bağlanmıştır. Söz konusu yasal düzenlemeyle sadece harp okullarının idari yapılanmasında bir yeniliğe gidildiği ancak personel kaynağı seçimini kökten ve yapısal olarak farklılaştıran bir sistem değişikliğine gidilmediği görülmüştür.

Yasal değişikliğin tamamına bakıldığında kanun koyucunun harp okullarını sivil otoritelerin denetimine alarak darbe teşebbüsü sonrası bozulan eğitim faaliyetlerinin yeniden düzenlenmesini sağlamaya çalıştığı anlaşılmaktadır. Bu yönüyle söz konusu değişikliğin darbe girişimi sonrası kamu düzeninin sağlanması meşru amacına dayandığı anlaşılmıştır.

Başvurucunun daha önce yürürlükte bulunan mevzuata güvenerek Hava Harp Okulunu tercih etmesinde buradan mezun olduğunda subay olarak atanma beklentisi içinde olması makul bir durumdur. Ancak kanun koyucunun yasal değişikliğe gitmesine dayanak gösterilen 15 Temmuz darbe girişimi sürecindeki harp okullarının üstlendiği rolün doğrudan millî güvenliği ve demokratik toplum nizamını etkilediği iddiası da yadsınamayacaktır.

Söz konusu iddia harp okulu öğrencilerinden azımsanamayacak sayıda bir grubun 15 Temmuz darbe girişimine aktif olarak katıldığı, bazı görevlerin bu öğrencilere verildiği isnatlarına dayanmıştır. Darbe teşebbüsü sonrası ülke çapında açılan birçok soruşturma kapsamında harp okulu öğrencileri hakkında adli veya idari işlem yapılmış olması ve yapılan yargılamalarda mahkûmiyet kararları verilmesi isnatların temelsiz olmadığını göstermiştir. Nitekim başvurucu hakkında da mahkûmiyet kararı verilmiştir. Ayrıca harp okullarına öğrenci seçilmesinin devletin kamu güvenliği ile doğrudan ilişkili olması nedeniyle bu konuda daha fazla hassasiyet gösterilmesi anlaşılabilir bir yaklaşım tarzıdır. Bu doğrultuda başvurucunun eğitim hakkına yapılan müdahalenin devlet için gerekli olmadığı söylenemez.

Yükseköğretim programına kayıt yaptırabilmesi imkânı da sunan yasal değişiklikle başvurucunun eğitim hakkı tümüyle elinden alınmamıştır. Başvurucunun sahip olduğu güvence ve olanaklar da dikkate alındığında müdahalenin ölçülü olduğu sonucuna varılmıştır.

Anayasa Mahkemesi açıklanan gerekçelerle eğitim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar vermiştir.

Bu basın duyurusu Genel Sekreterlik tarafından kamuoyunu bilgilendirme amacıyla hazırlanmış olup bağlayıcı değildir.