Bireysel Başvuru Basın Duyuruları

28.12.2017
BB 44/17
Yeterli Gerekçe Gösterilmeden Edebî Eserin Müstehcen Sayılmasının İfade, Bilim Ve Sanat İle Basın Özgürlüklerini İhlal Ettiğine İlişkin Kararın Basın Duyurusu
Anayasa Mahkemesi İkinci Bölümü 26/10/2017 tarihinde İrfan Sancı (B. No: 2014/20168) bireysel başvurusunda, Anayasa’nın 26., 27. ve 28. maddelerinde güvence altına alınan ifade, bilim ve sanat ile basın özgürlüklerinin ihlal edildiğine karar vermiştir. |
Olaylar
Başvurucu bir yayınevinin müdürü ve ortağıdır. Anılan yayınevi Amerika Birleşik Devletleri vatandaşı, roman ve deneme yazarı William S. Burroughs'un "Yumuşak Makine" isimli romanının Türkçe çevirisini basmıştır.
İlgili Cumhuriyet Başsavcılığı Basın Bürosunca yirmi ayrı yerinde detaylı eş cinsel ilişki tasviri yapıldığı belirtilen roman, üzerinde çocukların korunması için bir uyarı bulunmadığı da değerlendirilerek görüşü alınmak üzere Başbakanlık Küçükleri Muzır Neşriyattan Koruma Kurulu Başkanlığına (Koruma Kurulu) gönderilmiştir.
Çoğu çeşitli kamu kurumlarından seçilen kamu görevlisi on bir üyeden oluşan ve görevi basılı eserlerin on sekiz yaşından küçüklerin maneviyatı üzerinde olumsuz tesir yapıp yapmayacağını değerlendirmek olan Koruma Kurulu tarafından yapılan inceleme sonucunda; kitapta özellikle erkek erkeğe cinsel ilişkilerin ar ve hayâ duygularını rencide edecek ölçüde anlatıldığı, edebî eser niteliği taşımadığı, okuyucu haznesine ilave katkısının olmayacağı, okuyucu üzerinde suça izin verici tavırları geliştirdiği, kitaptaki yazıların toplumun sosyal normlarıyla çatıştığı, genel ahlaka aykırı olduğu gerekçeleriyle kitabın müstehcen bulunduğu kanaatine varılmıştır. Raporda müstehcen nitelikli bir kitabın öncelikle muzır olacağının da altı çizilmiş; kitabın halkın ar ve hayâ duygularını incittiği, cinsî arzuları tahrik ve istismar eder nitelikte genel ahlaka aykırı olduğu ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 226. maddesini ihlal ettiği mütalaa edilmiştir.
Cumhuriyet Başsavcılığı, müstehcen yayınların yayımlanmasına aracılık etmek suçundan başvurucu ve kitabın tercüme edeni hakkında kamu davası açmıştır. İddianamede "Beat Kuşağı" olarak anılan edebî akım ele alınmış, “Beatnik” adı yakıştırılan hareket yanlılarının geleneksel ya da “eski kafalı” dedikleri topluma duydukları yabancılığı sergilerken uyuşturucu, caz müziği, cinsellik ya da Zen Budacılık yoluyla yoğun bir duyumsal uyanışa vararak kişisel kurtuluşu, arınmayı ve aydınlanmayı savundukları ifade edilmiştir. İddianamede, yazar William S. Burroughs'un bu kuşağın önde gelen üyelerinden biri olduğu ve ait olduğu akımın düşüncelerinin bir sonucu olarak birçok tabuyu yıkmayı ve sonsuz bir özgürlüğü amaçladığı vurgulanmıştır.
Bununla birlikte iddianamede başvuruya konu romanın birçok yerinde cinsel organlara ve eş cinsel ilişkilerin detaylarına yer verilerek erotizmden uzaklaşıldığı vurgulanmış, kitapta çocukları koruyucu hiçbir önlemin alınmadığı ifade edilerek eser sahibi sıfatı ile kitabı tercüme eden kişinin ve kitabı yayımlayan başvurucunun cezalandırılması talep edilmiştir.
Kitabı tercüme eden kişi savunmasında; yazarın dünyada çok bilinen ve çok satan popüler bir yazar olduğunu, kitapta yer alan ve ahlaka aykırı gibi görünen kısımların tabuları yıkmak için kullanıldığını, kitaba salt ahlaksal gözle bakılmasının doğru olmadığını belirtmiştir.
Başvurucu ise savunmasında kitabın bir bütün olarak değerlendirilmesi gerektiğini, birkaç cümle ya da paragrafı seçerek esere müstehcen denilemeyeceğini, “Beat Kuşağı” olarak adlandırılan bir akımın öncüsü olan yazarın bugüne değin birçok yazarı, müzisyeni, sinemacıyı ve sanatçıyı etkilediğini, söz konusu eserin edebiyat çevrelerinde kabul edilen "kes-yapıştır" (cut-up) tekniği ile yazıldığını ve bu nedenle kalıpların dışında bir yazardan ve onun eserinden anlam bütünlüğü beklemenin mümkün olmadığını ifade etmiştir.
Asliye Ceza Mahkemesi; yargılama sırasında biri ceza hukuku öğretim üyesi, diğer ikisi İngiliz dili ve edebiyatı öğretim üyesi olmak üzere üç öğretim üyesine (Bilirkişi Heyeti) rapor hazırlatmıştır. Raporda, romanın dünyaca önemli bir edebî eser olduğu, üniversitelerde okutulduğu, kabul edilmiş yazarlardan övgüler aldığı, salt toplumsal eleştiri içerikli olmayıp kullandığı anlatım tekniği ile de büyük yankılar uyandırdığı, cinsellik ögesinin yazarın toplumsal eleştirisine hizmet eden araçlardan biri olduğu ve müstehcenlik suçu kapsamında değerlendirilmemesi gerektiği kanaati bildirilmiştir.
Yukarıda zikredilen rapor düzenlendikten sonra yürürlüğe giren 6352 sayılı Yargı Hizmetlerinin Etkinleştirilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması ve Basın Yayın Yoluyla İşlenen Suçlara İlişkin Dava ve Cezaların Ertelenmesi Hakkında Kanun uyarınca Asliye Ceza Mahkemesi, kovuşturmanın ertelenmesine ve başvurucu hakkında üç yıl denetimli serbestlik hükümlerinin uygulanmasına karar vermiştir.
İlk derece mahkemesi, kararını "Yargıtaya temyiz yolu açık olmak üzere" almış; temyiz üzerine Yargıtay, ilk derece mahkemesi kararının temyiz kabiliyeti olmadığı gerekçesiyle dosyanın mahalline iadesine karar vermiştir.
Başvurucunun Ağır Ceza Mahkemesine yapmış olduğu itiraz reddedilmiştir.
Başvurucunun İddiaları
Başvurucu, başvuruya konu kitabın bir sanat eseri olduğunu, hakkında beraat kararı verilmesi gerekirken üç yıl denetime tabi tutulmasının ifade özgürlüğü ile çalışma özgürlüğünü ihlal ettiğini ileri sürmüş; yeniden yargılama ve tazminat talebinde bulunmuştur.
Mahkemenin Değerlendirmesi
Anayasa Mahkemesi bu iddia kapsamında özetle aşağıdaki değerlendirmeleri yapmıştır: Sanatın serbestçe açıklanması ve yayımlanması özgürlüğü Anayasa’nın 27. maddesinde özel olarak korunmuştur. Edebî eserleri yaratan, basan ve yayımlayan kişiler fikirlerin yayılmasına önemli bir katkıda bulunmaktadır. Dolayısıyla sanat eserleri demokratik bir toplum için büyük önem taşır. Devlet, sanat eserini yaratan kişilerin ifade özgürlüklerine gereksiz müdahalelerde bulunmama yükümlülüğü konusunda daha hassas davranmalıdır.
Bununla birlikte Anayasa, sanat eserleri yönünden sınırsız bir ifade özgürlüğünü garanti etmemektedir. Genel ahlakın korunması, ifade özgürlüğünün sınırlandırılma sebepleri arasında sayılmıştır. Ayrıca Anayasa’nın 41. Maddesinde, çocukların korunmasına ilişkin her türlü tedbirin alınmasından ve çocukların istismar ile her türlü şiddete karşı korunmasından devlet sorumlu tutulmuştur.
Ancak karmaşık ve muğlak bir olgu olan müstehcenlik gerekçesiyle bir eserin yayımlanmasına müdahalede bulunulurken yargı erklerinin yapacakları değerlendirmelerde sanat alanının veya eserin özelliklerine, müstehcen olduğu değerlendirilen kısımların ifade edildiği bağlama, yazarın kimliğine, yazılma zamanına, amacına, hitap ettiği kişilerin kimliklerine ve onların estetik anlayışlarına, eserin muhtemel etkilerine ve eserdeki diğer ifadelerin tamamına bir bütün olarak bakılması gerektiği gözden uzak tutulmamalıdır.
Somut olayda başvurucu hakkında henüz kesinleşmiş bir mahkûmiyet kararı olmamasına rağmen söz konusu kitabın sanat eseri olmadığını ifade eden ve Yargıtay içtihatlarına göre gözönünde bulundurulması gereken resmî bir raporun varlığının, başvurucunun yaklaşık dört yıl süren soruşturma ve kovuşturmadan doğrudan etkilendiğinin, yayıncı olması nedeniyle ileride de soruşturma ve kovuşturmaya maruz kalma riskinin bulunduğunun dikkate alınması gerekir. Bu sebeplerle başvurucu hakkında kovuşturmanın ertelenmesi kararı verilerek onun üç yıl denetim altına alınmasının ifade, sanat ve basın özgürlüklerine yönelik bir müdahale olduğunun kabul edilmesi gerekir.
Başvuru konusu davada olduğu gibi Koruma Kurulu raporlarının müstehcenlik davalarında önemli bir etkiye sahip olduğu anlaşılmaktadır. Bununla birlikte eserin nevine göre değişen uzmanlar tarafından yapılan ön incelemeden geçmeksizin bürokratların çoğunlukta olduğu on bir üyeli kurulca değerlendirme yapılması aslında düşünsel, toplumsal ya da sanat eseri olarak değerlendirilmesi gereken eserlerin bu nitelikleri haiz olmadığı yönünde raporlar verilmesine neden olmaktadır. Bu şekilde içinde pedagog ve cinsel sağlık uzmanı dahi olmayan kişilerden oluşan kurulca eserler hakkında oldukça özensiz bir biçimde genel ve soyut ifadelerle hazırlanmış kararlarla muzır neşriyat kararı verilmesi, ifade ve basın özgürlükleri açısından tehlike oluşturmaktadır.
Somut olayda Koruma Kurulu, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı ve Bilirkişi Heyeti söz konusu kitapta özellikle erkekler arası cinsel ilişkilerin açık ve ayrıntılı bir tarzda tasvir edildiğini kabul etmiştir. Fakat İstanbul Başsavcılığı ve Bilirkişi Heyeti kitabın bir edebî eser olduğunu da ifade etmiştir.
Başvuruya konu kitapta kişilerin sakınmalarını gerektirecek resim veya çizim gibi tasvirlere yer verilmemiştir. Yazarın oldukça karmaşık anlatım tarzı da gözetildiğinde küçüklerin başvuruya konu kitabın içeriğine maruz kalmaları oldukça düşük bir ihtimaldir. Kitap herkese açık olarak satılmakla birlikte herkesin ilgisini çekebilecek surette basılmamıştır.
Bununla birlikte başvuru konusu kitabın entelektüel ve sanatsal niteliğine rağmen toplumun tümüne uygun olmadığı ve zikredilen meseleler hakkında bilgi sahibi olmayanların duyarlılığını zedeleyecek ve onları incitecek nitelikte olduğunun değerlendirilebileceği kanısına varılmıştır. Konusu ve anlatımının niteliği dikkate alındığında söz konusu roman, toplumun belirli bir zümresini hedefleyen spesifik bir yayın olarak değerlendirilmiştir. Yayının dar bir toplumsal kesimi ilgilendiren edebî bir yayın olduğu ve müstehcen içeriği gözetildiğinde bazı grupların özellikle de reşit olmayanların bu yayına erişimini önlemek için -on sekiz yaşından küçüklere zararlı olduğunu ifade eden bir ibare veya işaret konulması gibi- alınacak önleyici tedbirlerin zorunlu bir sosyal ihtiyaca karşılık gelebileceğini kabul etmek gerekir.
Dolayısıyla eserin sanatsal ve edebî niteliği belirlendikten sonra derece mahkemelerince yapılması gereken değerlendirme, çocukların korunması için bir tedbir alınması gerekip gerekmediği ve alınan tedbirin uygun olup olmadığına yönelik olmalıdır. Somut olayda çocukların korunmasına ilişkin meseleye hiç eğilmeden yalnızca eserin sanatsal ve edebî niteliğine odaklanılmıştır. İlk derece mahkemesi verdiği kararlarda, başvuruya konu kitabın içeriğinin çocukların korunması ilkesine uygunluğunu ayrıntılı şekilde incelemeye özen gösterdiğinin düşünülmesini sağlayacak herhangi bir unsura yer vermeden kovuşturmanın ertelenmesine ve başvurucunun üç yıl boyunca denetim altına alınmasına hükmetmiştir.
İçinde müstehcen unsurlar bulunduğu tespit edilen ancak bilimsel, sanatsal veya edebî değeri olduğu ileri sürülen eserlere ilişkin uyuşmazlıklarda önce kamu gücünü kullanan organlar ve daha sonra da derece mahkemelerinin, ihtilafa konu eserlerin bilimsel, sanatsal ve edebî değerini tespit etmesi gerekir. Söz konusu eserlerin bu nitelikleri haiz olduğu kabul edildiği takdirde bilimsel olduğu değerlendirilen eserler dışındaki sanatsal ve edebî eserlerin gösterilmesi, yayımlanması, dağıtılması ve başkalarına verilmesi sırasında çocukların korunmasına ilişkin tedbirlerin alınıp alınmadığı; tedbir alınmış ise bu tedbirlerin ölçülü olup olmadığı değerlendirilmeli ve sonuca göre karar verilmelidir. Mevcut başvuruda başvuruya konu kitabın ne edebî nitelikte bir eser olup olmadığı ne de çocukların korunmasına ilişkin bir tedbir alınması gerekip gerekmediği değerlendirilmiştir. Mahkemelerin gerekçeleri ilgili ve yeterli değildir.
Sonuç olarak Anayasa Mahkemesi; Anayasa’nın 26., 27. ve 28. maddelerinde güvence altına alınan ifade, bilim ve sanat ile basın özgürlüklerinin ihlal edildiğine karar vermiştir.
Bu basın duyurusu Genel Sekreterlik tarafından kamuoyunu bilgilendirme amacıyla hazırlanmış olup bağlayıcı değildir. |