Norm Denetimi Basın Duyuruları

29.1.2016
GK 3/16
Arama Kararı Verilebilmesi İçin Makul Şüphenin Bulunması Şartını Öngören Kurala İlişkin Kararın Basın Duyurusu
Anayasa Mahkemesi 23.12.2015 tarihli toplantısında 5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 116. maddesinde düzenlenen arama tedbirinin uygulanabilmesi için şüphelinin veya sanığın yakalanabileceği ya da suç delillerinin elde edilebileceği hususunda makul şüphenin varlığını öngören kural ile 5271 sayılı Kanun’un 153. maddesinin (2) numaralı fıkrasında sayılan suçlar yönünden, soruşturmanın amacının tehlikeye düşebileceği durumlarda Cumhuriyet savcısının istemi üzerine, sulh ceza hâkiminin kararıyla müdafiin dosya içeriğini inceleme veya belgelerden örnek alma yetkisinin kısıtlanabilmesine olanak tanıyan kuralın iptaline yönelik talepleri reddetmiştir. |
A- 5271 Sayılı Kanun’un 116. Maddesi Uyarınca Arama Kararı Verilebilmesi İçin Şüphelinin veya Sanığın Yakalanabileceği ya da Suç Delillerinin Elde Edilebileceği Hususunda Makul Şüphenin Bulunması
Dava Konusu Kural
5271 sayılı Kanun’un 116. maddesine göre arama kararı verilebilmesi için sanığın veya şüphelinin yakalanabileceği ya da suç delillerinin elde edilebileceği hususunda “somut delillere dayalı kuvvetli şüphe”nin bulunması gerekmekte iken, dava konusu kuralla madde metninde değişiklik yapılarak arama kararı için “makul şüphe”nin varlığı yeterli görülmüştür.
Davanın Gerekçesi
Dava dilekçesinde özetle dava konusu kuralla arama kararı verilebilmesi için öngörülen makul şüphenin, subjektif bir kavram olduğu ve bunun kişilerin özel hayatına, aile hayatının mahremiyetine ve konut dokunulmazlığına kamu otoriteleri tarafından keyfi olarak müdahalede bulunulmasına sebebiyet verdiği belirtilerek kuralın Anayasa’nın 2., 20. ve 21. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
Mahkemenin Değerlendirmesi
Anayasa Mahkemesi, arama kararı verilebilmesi için gerekli olan makul şüphenin, her bir olayın özelliğine göre değişkenlik göstereceğinden hangi koşullarda gerçekleşeceğinin önceden öngörülebilmesinin mümkün olmadığını, bu nedenle dava konusu kuralla genel bir belirleme yapılarak makul şüphenin bulunup bulunmadığını belirleme yetkisinin arama kararı vermeye yetkili mercilere bırakıldığını ifade etmiş, makul şüphe kavramının, doktrin, uygulama ve yargı kararlarına göre anlam ve içeriğinin gelişip değişeceğine vurgu yapmıştır.
Mahkeme, arama kararı verilebilmesi için somut delillere dayalı kuvvetli şüphe yerine makul şüphenin yeterli görülmesinin, soruşturma veya kovuşturmalarda arama tedbirine daha kolay bir şekilde başvurulabilmesine olanak tanımakla birlikte bu hususun kuralı tek başına Anayasa’ya aykırı kılmayacağını, arama tedbiriyle özel hayata ve konut dokunulmazlığına yapılan müdahalenin ölçülü olup olmadığının, makul şüphe koşulu yanında, kanunda yer alan diğer güvencelere bakılarak bir bütünlük içinde değerlendirilmesi gerektiğini ifade etmiştir. Mahkemeye göre, Anayasaya uygunluk denetimi bakımından önemli olan husus, arama kararı verilebilmesi konusunda yetkili mercilere sınırsız bir takdir hakkı tanınarak, arama tedbirinin keyfi olarak uygulanmasına sebebiyet verilip verilmediğidir.
Sonuç olarak Mahkeme, Anayasa’da ve 5271 sayılı Kanun’da arama tedbirine ilişkin ayrıntılı düzenlemelere yer verilmek suretiyle özel hayata ve konut dokunulmazlığına keyfi olarak müdahalede bulunulmasını önleyici güvenceler getirildiğini tespit ettikten sonra ceza muhakemesinin sağlıklı bir şekilde işlemesi ve maddi gerçeğin ortaya çıkarılması amacıyla arama tedbirine başvurulabilmesi için makul şüphenin yeterli görülmesinin, özel hayatın gizliliği ve konut dokunulmazlığı haklarının kullanımını ölçüsüz şekilde sınırlandıran bir müdahaleye sebebiyet vermediğine karar vererek iptal talebini reddetmiştir.
B- Soruşturma Evresinde Müdafiin Dosya İçeriğini İnceleme veya Belgelerden Örnek Alma Yetkisinin Kısıtlanabilmesi
Dava Konusu Kural
Dava konusu kuralla, 5271 sayılı Kanun’un 153. maddesinin (2) numaralı fıkrasında sayılan suçlar yönünden, soruşturmanın amacının tehlikeye düşebileceği durumlarda Cumhuriyet savcısının istemi üzerine, sulh ceza hâkiminin kararıyla müdafiin dosya içeriğini inceleme veya belgelerden örnek alma yetkisinin kısıtlanabileceği düzenlenmiştir.
Davanın Gerekçesi
Dava dilekçesinde özetle, dava konusu kuralla müdafiin dosya içeriğini inceleme veya belgelerden örnek alma yetkisine kısıtlama getirilmesinin, silahların eşitliği ilkesi bağlamında hak arama hürriyetini ihlal ettiği belirtilerek kuralın, Anayasa’nın 2., 19. ve 36. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
Mahkemenin Değerlendirmesi
Anayasa Mahkemesi, ceza yargılamasında soruşturma ve kovuşturma evresi bir bütün olduğunu, adil yargılanma hakkının, kovuşturma evresinde olduğu gibi soruşturma evresi yönünden de geçerli olduğunu vurguladıktan sonra soruşturma evresinin sağlıklı bir şekilde yürütülebilmesi amacıyla savunma hakkının kullanılmasını engellemeyecek şekilde müdafiin dosya inceleme yetkisine kısıtlama getirilebileceğini ifade etmiştir. Bu çerçevede kararda, dava konusu kuralın hâkime soruşturma dosyası üzerinde mutlak bir kısıtlama yetkisi vermediği, kısıtlama kararının, silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkeleri gözetilerek sanığın savunma hakkına zarar vermemek koşuluyla ve yalnızca Kanun’un 153. maddesinin (2) numaralı fıkrasında sayılan suçlar yönünden soruşturmanın amacını tehlikeye düşebileceği durumlarla sınırlı olarak tanındığı belirtilmiştir.
Sonuç olarak Mahkeme, ceza soruşturmasının sağlıklı bir şekilde yürütülebilmesi amacıyla silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkelerine riayet edilerek Kanun’un 153. maddesinin (2) numaralı fıkrasında sayılan suçlar yönünden ve soruşturmanın amacının tehlikeye düşebileceği durumlarla sınırlı olarak müdafiin dosya inceleme veya belgelerden örnek alma yetkisine sınırlama getirilmesinin, adil yargılanma hakkına ölçüsüz bir müdahale niteliğinde olmadığını belirterek kuralın iptaline yönelik talebi reddetmiştir.