6.10.2018

ND 15/18

Kamu Konutlarının Değerlendirilmesinin de İçinde Bulunduğu Bazı Kuralların İptaline İlişkin Talebin Reddi

Anayasa Mahkemesi 5/7/2018 tarihli toplantısında E.2018/7 numaralı dosyada 28/11/2017 tarihli ve 7061 sayılı Bazı Vergi Kanunları ile Diğer Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 47. maddesiyle 4/6/1985 tarihli ve 3213 sayılı Maden Kanunu’nun 9. maddesine eklenen fıkraların, 58. maddesiyle 29/6/2001 tarihli ve 4706 sayılı Hazineye Ait Taşınmaz Malların Değerlendirilmesi ve Katma Değer Vergisi Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun’un 4. maddesine eklenen beşinci fıkranın, 71. maddesiyle 28/3/2002 tarihli ve 4749 sayılı Kamu Finansmanı ve Borç Yönetiminin Düzenlenmesi Hakkında Kanun’a eklenen geçici 29. maddenin Anayasa’ya aykırı olmadıklarına ve iptal taleplerinin reddine karar vermiştir.

A. Kanun’un 47. Maddesiyle 3213 Sayılı Kanun’un 9. Maddesine Eklenen Fıkra

Dava Konusu Kural

Dava konusu kurallar, devlet ormanlarında gerçekleştirilecek madencilik faaliyetleri yönünden birtakım teşvik hükümleri öngörmekte ya da teşvik niteliğinde karar alınması konusunda Bakanlar Kuruluna yetki tanımaktadır.

İptal Talebinin Gerekçesi

Dava dilekçesinde özetle; dava konusu kurallarla ormanlarda gerçekleştirilen madencilik faaliyetleri nedeniyle kamu idarelerine ödenmesi gereken birtakım bedellerin alınmasından vazgeçildiği veya daha az bedel alınmasının öngörüldüğü, bu durumun devletin temel amaç ve görevlerine aykırı olarak ormanların hızla azalmasına ve çevrenin kirlenmesine yol açacağı, ayrıca sınırları tam olarak çizilmeyen belirsiz bir alanda yürütme organına uygulama yetkisi verildiği, bu durumun hukuk devletinin gereği olan belirlilik ilkesiyle bağdaşmadığı belirtilerek kuralların Anayasa’nın 2., 5., 56. ve 169. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.

Mahkemenin Değerlendirmesi

Anayasa Mahkemesi, bu iddialar kapsamında özetle aşağıdaki değerlendirmeleri yapmıştır:

Anayasa’nın 169. maddesinde devlete ormanların korunması ve sahalarının genişletilmesi için gerekli kanunların çıkarılması görevi verilmiş, ormanlara zarar verebilecek hiçbir faaliyet ve eyleme müsaade edilemeyeceği hükme bağlanmıştır. Ayrıca, kamu yararının bulunması hâlinde devlet ormanlarının irtifak hakkına konu olabileceği belirtilmiştir.

Anayasa'da öngörülen ilke ve kurallara uyulmak kaydıyla  madencilik faaliyetlerinin yaygınlaştırılması ve gelişmesi amacıyla birtakım teşvikler öngörüp öngörmeme, öngörülen teşviklerin kapsam ve niteliğini belirleme kanun koyucunun takdir yetkisindedir. Bu konuda yapılacak düzenlemelerle kamu yararının gerçekleşip gerçekleşmeyeceğini veya hangi ölçüde gerçekleşeceğini denetlemek ise yerindelik denetimi kapsamında olup anayasa yargısının denetiminin konusu dışında kalır.

Dava konusu kuralların amacı madde gerekçesinde, davaya konu edilen türden maden sahalarının ihalesinin ve yatırımlarının cazip hale getirilmesi ve yatırım ortamının iyileştirilmesi şeklinde ifade edilmiştir. Bu ifade karşısında kurallarla kamu yararı dışında özel bir amaç güdüldüğü söylenemez.

Anılan kurallarla bir yandan madencilik teşvik edilmekte iken bir yandan da devlet ormanlarında madencilik yapılması için gerekli olan kamu yararı ve zorunluluk unsurları muhafaza edilmek ve izin verilen alanın ağaçlandırılması için gerekli olan bedel şeklinde tanımlanabilecek ağaçlandırma bedelinin her hâlükârda alınması hükme bağlanmak suretiyle ormanların ve çevrenin korunması gözetilmektedir. Böylece kanun koyucu tarafından çatışan iki kamu yararı arasında bir denge kurulduğu anlaşılmaktadır.

Kurallar; orman sayılan yerlerdeki madencilik faaliyetlerinin kendi mevzuatında yer alan bazı koşullar ve sınırlar çerçevesinde yürütülmesine, herhangi bir durumda ağaçlandırma bedelinin tahsil edilmesine ve devlet hakkı ile ek devlet hakkı ve taahhüt senedinde belirtilen borç ve taahhütlerin yerine getirilmesinin güvencesi olan teminatın alınmasına engel olmamaktadır. Anılan bu hususlar ile ormanların korunması ve ıslahıyla ilgili giderlerin bütçe kanunlarına konulacak ödeneklerle de karşılanabileceği dikkate alındığında kanun koyucunun takdir yetkisi kapsamında düzenlediği ve maden sahalarının özelliklerine göre farklılaşan ve süreye tabi olan birtakım teşvikler öngören kuralların, devletin ormanların ve çevrenin korunması ile geliştirilmesi yükümlülüğüyle bağdaşmadığı söylenemez.

Açıklanan gerekçelerle kurallar, Anayasa’ya aykırı bulunmayarak iptal talebinin reddine karar verilmiştir.

B. Kanun’un 58. Maddesiyle 4706 Sayılı Kanun’un 4. Maddesine Eklenen Fıkra

Dava Konusu Kural

Dava konusu kuralda; savunma, güvenlik, adalet ve istihbarat hizmetlerini yürüten personel tarafından kullanılanlar hariç olmak üzere genel yönetim kapsamındaki kamu idarelerinin, döner sermayelerin, fonların, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları hariç özel kanunla kurulmuş diğer kamu idarelerinin, kamu iktisadi teşebbüsleri ve bunların bağlı ortaklıkları ile müesseselerinin ve sermayesinin yüzde ellisinden fazlası kamuya ait diğer ortaklıklar ve şirketlerin mülkiyetinde veya tasarrufunda bulunan kamu konutlarının ekonomiye kazandırılacağı, buna ilişkin her türlü iş ve işlemin yürütülmesinde mahallî idarelere ait konutlar için ilgili idareler, diğerleri için Maliye Bakanlığının yetkili olduğu öngörülmektedir.

İptal Talebinin Gerekçesi

Dava dilekçesinde özetle; kamu konutlarının satışında kamu yararının bulunmadığı, kuralda yer alan kavramların açık ve anlaşılır olmadığı, bu itibarla kuralla Maliye Bakanlığına kamu konutlarıyla ilgili, sınırları belirsiz, temel ilkeleri ve çerçevesi çizilmemiş ve keyfî kullanıma müsait bir takdir yetkisinin tanındığı belirtilerek kuralın Anayasa’nın 2., 6., 7., 8., 123. ve 127. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.

Mahkemenin Değerlendirmesi

Anayasa Mahkemesi, bu iddialar kapsamında özetle aşağıdaki değerlendirmeleri yapmıştır:

Dava konusu kuralda, hangi kuruluşlara ait kamu konutlarının ekonomiye kazandırılacağının, ekonomiye kazandırma şeklinin ve anılan süreçte hangi idarelerin yetkili olduğunun açıkça anlaşıldığı kuralda belirsizlik bulunmamakta olup bu yönüyle kural, hukuki güvenlik ve yasama yetkisinin devredilmezliği ilkelerine aykırılık teşkil etmemektedir.

Anayasa'da öngörülen ilke ve kurallara uyulmak kaydıyla  kamu konutlarının tahsis ve kullanımını yaygınlaştırma veya azaltma, bu konuda belirli hizmetleri gözeterek farklı düzenlemeler öngörme kanun koyucunun takdir yetkisindedir. Bu hususta yapılacak düzenlemelerin Anayasa'ya aykırılık sorunu çözümlenirken kamu yararı konusunda Anayasa Mahkemesinin yapacağı inceleme, kuralın kamu yararı amacıyla yapılıp yapılmadığını araştırmakla sınırlıdır.

Dava konusu kuralın madde gerekçesi incelendiğinde kuralla kamu yararı dışında özel bir amaç güdüldüğü söylenemez.

Buna karşılık kamu konutlarının ekonomiye kazandırılmasının kamu sektörünün gereksinimlerine uygun olup olmadığı, kamu yararını gerçekleştirip gerçekleştirmediği bir siyasi tercih sorunu olarak kanun koyucunun takdirinde bulunduğundan bu husus, yerindelik denetimi kapsamında olup anayasa yargısının denetiminin konusu dışında kalmaktadır.

Dava konusu kuralla görevleri gereği yükümlü oldukları mahallî hizmetlerin yerine getirilmesiyle doğrudan bir ilgisi bulunmayan ve personele tanınmış ayni imkân konumundaki kamu konutlarının ekonomiye kazandırılmasının mahallî idarelerin mali özerkliğine bir müdahale teşkil ettiği söylenemez. Kaldı ki 4706 sayılı Kanun’un 4. maddesinin yedinci fıkrasında anılan kamu konutlarının satılması suretiyle elde edilen gelirin ilgili idarenin bütçesine gelir olarak kaydedileceğinin belirtilmiş olması karşısında kuralın mahallî idarelerin mal varlığında herhangi bir eksilmeye yol açmadığı anlaşılmaktadır. Getirilen düzenlemenin sonucu, ayni mal varlığının nakde dönüştürülmesinden ibaret bulunmaktadır.

Hizmet yerinden yönetim kuruluşlarının mülkiyetinde veya tasarrufunda bulunan kamu konutlarının ekonomiye kazandırılması hususu da kanun koyucunun takdirinde olduğundan kamu konutlarının ekonomiye kazandırılmasını öngören kuralın söz konusu kuruluşların özerkliğini etkilemediği ve Anayasa'ya aykırı bir yönünün bulunmadığı açıktır.

Diğer yandan kuralın, merkezî idare ile yerinden yönetim kuruluşları arasındaki ilişkileri ve merkezî idarenin bu kapsamda sahip olduğu yetkileri ifade eden idarenin bütünlüğü ilkesine aykırı olduğu ileri sürülmüş ise de merkezî idareye bu konuda herhangi bir yetki tanımayan ve birtakım istisnalar hâricinde gerek merkezî idarenin gerekse yerinden yönetim kuruluşlarının mülkiyetinde veya tasarrufunda bulunan kamu konutlarının ekonomiye kazandırılmasını öngören kuralın Anayasa’nın 123. maddesinde belirtilen idarenin bütünlüğü ilkesine bir aykırılık taşımadığı açıktır.

Açıklanan gerekçelerle kural, Anayasa’ya aykırı bulunmayarak iptal talebinin reddine karar verilmiştir.

C. Kanun’un 71. Maddesiyle 4749 Sayılı Kanun’a Eklenen Geçici Madde

Dava Konusu Kural

Dava konusu kural, 2017 yılı için net borç kullanımı tutarının -1/1/2017 tarihinden geçerli olmak üzere- Hazine Müsteşarlığının bağlı bulunduğu bakan (Bakan) ve Bakanlar Kurulu tarafından artırılan net borç kullanım tutarına otuz yedi milyar Türk lirasının ilave edilerek uygulanmasını öngörmektedir.

İptal Taleplerinin Gerekçesi

Dava dilekçesinde; dava konusu kuralla bütçenin gelir ve gider rakamlarıyla ilişkilendirilmeksizin yürütme organına ek borçlanma imkânının verildiği, yürütme organına ilave borçlanma yetkisinin ek bütçe kanunu ile tanınması gerektiği hâlde alelade bir kanunla verildiği, bu suretle bütçe disiplininin dışına çıkıldığı, hesap verilebilirliğin önlendiği, keyfî harcamaların teşvik edildiği ve Türkiye Büyük Millet Meclisine (TBMM) ait olan bütçe hakkının TBMM’nin elinden alındığı belirtilerek kuralın Anayasa’nın 2., 87., 161. ve 163. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.

Mahkemenin Değerlendirmesi

Anayasa Mahkemesi, bu iddialar kapsamında özetle aşağıdaki değerlendirmeleri yapmıştır:

Net borç kullanımı limiti, o yılki bütçe kanununda yer alan başlangıç ödenekleri ile tahmin edilen gelirlere göre belirlenmekle beraber doğrudan bütçe kanununda yer alan bir husus değildir. Nitekim anılan limitin o yılki bütçe kanununa göre belirleneceği, genel ve sürekli nitelikte olan 4749 sayılı Kanun’un 5. maddesinin gereğidir.

Bütçe kanunlarında o yıla ait başlangıç ödenek miktarları ile tahmin edilen gelirler düzenlenmekle birlikte, gelir elde edilmesi sonucunu doğurduğu gerekçesiyle net borç kullanımı limitinin belirlenmesine ilişkin genel ve soyut nitelikteki kuralların bütçe kanununda yer alması zorunlu değildir.

Bu itibarla 2017 yılı için geçerli olmak üzere net borç kullanımı tutarının artırılmasını öngören kuralın Anayasa'nın bütçe ile ilgili kurallarına aykırılığından söz edilemez.

Diğer yandan kamu idareleri tarafından yapılan her türlü iç ve dış borçlanma, 3/12/2010 tarihli ve 6085 sayılı Sayıştay Kanunu uyarınca Sayıştay denetimine tabidir. Bu konuda herhangi bir değişiklik getirmeyen kuralın hesap verilebilirliği önlediği ve keyfî harcamaları teşvik ettiği de söylenemez.

Açıklanan gerekçelerle kural, Anayasa’ya aykırı bulunmayarak iptal talebinin reddine karar verilmiştir.